22 Nisan 2011 Cuma

Alaeddin Ali Çelebi

Osmanlı Devleti zamanında yetişen meşhur müderris, hattat ve Hümayunname yazarı. Asıl adı
Alaeddin Ali bin Salih’tir. Bazı kaynaklarda adı Salihzade er-Rumi şeklinde geçer. Filibe’de doğdu.
Doğum tarihi bilinmemektedir. Fatih döneminde doğduğu tahmin edilmektedir. İyi bir tahsil gören
Alaeddin Çelebi, Edirne’de devrinin meşhur alimlerinden ve Rumeli Kazaskeri Abdülvasi bin Hayreddin
Hızır Efendiden ders aldı. Abdülvasi Efendiden müderrislik diploması aldığından dolayı Vasi Alisi diye
meşhur oldu. Hat sanatını Şeşkalem Şükrullah Halifeden öğrendi.
Alaeddin Ali Çelebi müderrisliğe Edirne Siraciye Medresesinde başladı. Sonra Bursa’ya tayin olarak
sırasıyla; Bayezid Paşa, Ferhadiye ve Hüdavendigar medreselerinde müderrislik yaptı. Uzun yıllar
kaldığı Bursa’dan 1537’de Edirne Halebiye Medresesine tayin edildi. Kısa bir süre sonra Edirne Atik
(Saatli) Medresesi müderrisliğine getirildi. Yüksek ilmi ile dikkati çeken Ali Çelebi, bir sene sonra Fatih
Sahn Medreselerinden Başkurşunlu Medresesi müderrisliğine tayin edildi. Aradan bir sene geçmeden
altmışlı paye ile, Edirne İkinci Bayezid Medresesine gönderildi. 1542’de pek gözde bir makam olan
Bursa kadılığına tayin edildi. Bu görevdeyken vefat etti (1543). Emir Sultan Camii bahçesindeki
türbeye yakın bir yerde defnedildi.
Alaeddin Ali Çelebi’ye asırlar boyu sürmüş bir şöhret kazandıran göz kamaştırıcı üslup ve imajlarla
işlenmiş Hümayunname isimli eseridir. Eser Kelile ve Dimne’nin tercümesidir. Uzun bir çalışmanın
neticesinde meydana gelen Hümayunname’nin yazılış yeri ve tarihi kaynaklarda farklı gösterilmekte
ise de, Alaeddin Ali Çelebi eserini Atik Medresesinde iken yazmaya başladığını ön sözünde
bildirmektedir. Kelile ve Dimne’nin, Hüseyin Vaizi-i Kaşifi’nin Envar-ı Süheyli adıyla Farsçaya
çevrilmiş şeklinin tercümesi olan Hümayunname edebi açıdan ve muhteviyat yönünden Farsça aslını
çok aşmıştır. Alaeddin Çelebi, Envar-ı Süheyli’yi üslup yönünden yeni baştan işlemiş, muhteviyatını
(içindekileri) tasviri tablolar, ayet ve hadisler, Arapça ve Farsça şiirler ve manzum parçalarla
zenginleştirmiştir. Türk nesir alanında eşi görülmemiş ve daha sonra da seviyesine erişilemiyecek bir
şaheser olan Hümayunname asırlar boyu devam eden büyük bir ilgi ve takdir görmüştür.
Hümayunname, yabancı müelliflerin de dikkatini çektiğinden bazı bölümlerini eserlerine tercüme
etmişlerdir. Türk dili ile ilgili kitap yazan ve bu kitaba Hümayunname'den parçalar alan Arthur Cumley
Davids, Ali Çelebi’nin bu eserinin Türk edebiyatında nesirin en güzel örneği olduğunu, ince düşünce ve
üslup güzelliği ile işlenmiş masal ve hikayeler içinde bir ahlak sistemi kurduğunu söylemektedir.
Edebiyatımıza ahlaki, içtimai ve siyasi terbiyeye dönük nasihat ve düşüncelerle doldurulmuş olan
Hümayunname çeşitli dillere çevrilmiştir.
Hümayunname, sadece edebiyat alanında meşhur olmamış ayrıca minyatür sahasında da kendini
göstermiştir. Farsça Kelile ve Dimne’ler üzerinde meydana gelen minyatür geleneğine karşı,
Hümayunname etrafında Osmanlı üslubuna bağlı yeni bir minyatür sahası doğmuştur. Eserin
minyatürlü yazmasının Topkapı Sarayı Revan Kütüphanesi 843 numarada kayıtlı olan nüshası 208
varaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder