31 Mayıs 2011 Salı

Korkutan salgına karşı böyle korunun!

EHEC bakterisinden korunmanın bir yolu da sebze ve meyvelerin sirkeli suyla yıkanmasından geçiyor...
ALMANYA’da 10 kişinin ölümüne neden olduğu bildirilen EHEC bakterisi, Türkiye’de de paniğe neden oldu. Ziraat Mühendisleri Odası, bakterinin Almanya’ya İspanya’dan ithal edilen salatalıklar aracılığıyla geldiğini, Türkiye’nin salatalık ithal etmediği için herhangi bir risk olmadığını açıkladı. Tarım Bakanlığı yetkilileri de herhangi bir endişeye gerek olmadığını kaydetti. Gıda Mühendileri Odası Yönetim Kurulu Üyesi ve Hacettepe Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aykut Aytaç ise sebze ve meyvelerden herhangi bir bakteri kapmamak için mutlaka sirkeli suyla yıkanması gerektiğinin altını çizdi. Prof. Aytaç, hastalığın belirtilerinin 6-8 saat sonra ishal, mide bulantısı, şiddetli karın krampları şeklinde ortaya çıktığını söyledi.

haberturk

Sigarada Humprey Bogart etkisine dikkat!

Zararlarını bile bile tiryakilerin bir türlü tüttürmekten vazgeçemediği sigarada en büyük tuzak, başlamak!
Sigaraya başlama nedenleri ise ne yazık ki hayli cezbedici: ‘Artık büyüdüm’ demek isteyen ergenler için en etkili imajlardan biri; bir gözün hafifçe kısılması, sigaranın iki parmak arasındaki duruşu, sigaranın çekiliş, dumanın üflenme ve külün dökülüş şekli... Tıpkı Casablanca filmindeki Humphrey Bogart gibi!..

Kapalı alanlarda içme yasağının tavizsiz bir şekilde uygulanmasıyla birlikte sigara artık yalnızca tiryakilerin değil herkesin gündemine oturdu! Barındığı binlerce zehre rağmen yüzlerce yıldır tüttürülen sigaraya neden başlıyoruz ve neden bir türlü bırakamıyoruz? Klinik Psikolog Sinem Demir’e göre; sigara, insanların ergenlikteki zaafları ve sosyal ortamlardaki kaygıları fark edilerek uzun yıllardır endüstri haline getirilmiş ve ‘normalleştirilmeye’ çalışılmış bir bağımlılık kaynağı. Peki, sigara bağımlılığının (nikotin bağımlılığı dışında) psikolojik yönleri neler? Klinik Psikolog Sinem Demir, sigara bağımlılığın başlamasındaki aşamaları ve bırakılmasındaki direnci, psikolojik açıdan ele aldı:

Sandaletteki büyük tehdit!


Yazın vazgeçilmez aksesuarları kuşkusuz ki sandaletler. Peki özellikle son bir kaç yıldır çok moda olan gladyatör sandaletleri ne kadar sağlıklı?

Hürriyet'te de yer alan habere göre, uzmanlar bu tarz sandaletlerin topuğun hemen arkasındaki aşil tendonunu incittiğini söylüyor. Zamanla körleşen bu ağrı iki hafta gibi kısa bir sürede zarar verebiliyor. Bu sandaletler ayağın hareket alanını daraltıyor ve ayak tabanıyla ilgili çok ciddi rahatsızlıklara kısa bir sürede yol açıyor. Ayak Sağlığı Uzmanları Birliği'nden Lorraine Jones bu tarz sandaletleri yazın çok sık giymemek ve özel günlerle sınırlı tutmak konusunda uyarıyor.

haberturk

HIV tedavisi bulaşmayı önlüyor


Araştırmalar, HIV-pozitif bir kişinin etkili tedavi görmesi durumunda, pozitif olmayan eşine HIV bulaştırma riskinin yüzde 96 oranında azalabileceğini gösterdi.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Ortak Programı (UNAIDS), antiretroviral (HIV’i baskılayan) tedavinin, eşlerden birisinin HIV pozitif olduğu çiftlerde bulaşmayı azaltılmada yüzde 96 oranında etkili olduğunu gösteren HPTN 052 deneyinin sonuçlarını övgüyle karşıladı.


UNAIDS Genel Başkanı Michel Sidibé, “Bu buluş, önemli derecede oyunun yönünü değiştiriyor ve önleme çalışmalarını daha da ileriye götürecek. Bu, HIV tedavisini yeni bir öncelikli önleme seçeneği hâline getirdi. Şimdi yapmamız gereken, çiftlerin ‘Önleme Tedavisi’ seçenekleri bulunup bulunmadığından emin olmak” dedi.


Ntvmsnbc'de de yer alan habere göre, HIV Önleme Deneyleri Ağı (HPTN) tarafından yürütülen deneye, Afrika, Asya, Latin Amerika ve Amerika Birleşik Devletleri’nden toplam 1700’den fazla serodiskordans çift (birisi HIV pozitif, diğeri HIV negatif olan çift) katıldı.
DSÖ Genel Başkanı Dr. Margaret Chan, “Bu ciddi bir gelişme, çünkü biz biliyoruz ki cinsel yolla bulaşma, bütün yeni enfeksiyonların yaklaşık yüzde 80’ini oluşturuyor. Bu çalışmanın bulguları, HIV ile yaşayan insanların eşlerini korumalarına yardım etmeleri için yol gösterecek. DSÖ’nün Temmuz ayında yayınlayacağı yeni kılavuzu daha çok güçlendirecek ve destekleyecek” diye konuştu.


AYRIMCILIĞIN AZALMASINDA DA ETKİLİ OLACAK
Önleme Tedavisi’nin mümkün kılınması yalnızca insanların HIV testi yaptırmalarına değil, ayrıca HIV durumlarını ortaya çıkarmalarına imkan verecek, HIV’i önleme seçeneklerini eşleriyle tartışmalarını ve gerekli HIV hizmetlerine erişmelerini sağlayacak. Bu durum, önemli derecede HIV etrafındaki hastalık belirtisinin ve ayrımcılığın azalmasına da katkı sağlayacak.


DSÖ ve UNAIDS, hangi HIV önleme seçeneğinin kendileri için en iyisi olacağını belirlerken, çiftlerin kanıta dayalı kararlar almalarını tavsiye ediyor. BM ve UNAIDS, ‘Önleme Tedavisi’nin çiftlere uygun seçeneklerden biri olduğunu ısrarla öneriyor. Temmuz’da yayınlanacak yeni DSÖ kılavuzları, yeni HIV önleme seçeneğini kullanmayı seçen kişilere yardım edecek. Kılavuzlar, HIV testine erişimi artırma, danışmanlık ve çiftler arasında antiretroviral tedavi kullanımı üzerine belirli önerileri barındırıyor.


Tek bir yöntem, HIV’e karşı tamamen koruma sağlamıyor. Önleme Tedavisi’nin diğer HIV önleme seçenekleri ile bir kombinasyon içinde kullanılması gerekiyor. Bunlar, doğru ve kalıcı erkek ve kadın kondomu kullanımı, daha az partnerle ilişkide bulunma, erkeklerin sünnetli olmaları ve temaslı seksten kaçınma olarak sıralanıyor.


haberturk

İşte hackerların sırrı

İnternette nasıl izlerini kaybettiriyorlar?
Tüm dünyada giderek artan siber saldırılar gözleri yeniden sanal aleme çevirirken, ''bilgisayar korsanı'' olarak adlandırılan hackerların yöntemleri de bir bir ortaya çıkıyor.

Sanal alemde izlerini kaybettirmek için ''proxy'' adı veriler yazılımlar kullanan hackerlar, bu sayede bilgisayarlarının IP (İnternet Protokolü) adreslerini değiştirerek, bilişim sistemlerini yanıltıyor ve kendilerini dünyanın öbür ucunda bile gösterebiliyor.

Bilişim Uzmanı Huzeyfe Önal AA muhabirine yaptığı açıklamada, bilgisayarların kimlik bilgisi olarak anılan IP adreslerinin kolaylıkla değiştirilebileceğini belirterek, bu yöntem için ''proxy'' adıyla bilinen bir çok program kullanıldığını söyledi.

İnternet üzerinde erişeme engellenen web sayfalarını görüntülemek için de proxyserverlarının kullanıldığını dile getiren Önal, özellikle hackerların IP adresi değiştirmek için ''Ultrasurf, Tor Project, Proxy Switcher, Easy Hide'' gibi yazılımları tercih ettiğini vurguladı.

Doğru işlemciyi nasıl seçmelisiniz?

İşlemci almayı düşünüyorsunuz ancak mevcut seçenekler kafanızı çok mu karıştırdı? Çözümü makalemizde
Bugünkü işlemci seçeneklerinizi makalemizde masaya yatırdık
PC'nizin işlemcisini yükseltmek, onun performansını yükseltmek için mevcut en kolay yollardan biri değildir, ancak önemli farklar yaratabilir. Doğru bir çip, yavaş PC'nizi bir güç makinesi haline getirebilir.

CPU'yu PC'ye yerleştirme şekli, PC'lerin ilk günlerinden beri fazla değişmedi ancak yeni bir çip seçmek çok kolay bir iş değil. Eskiden sadece GHz değerine bakarak en yüksek saat hızına sahip işlemciyi seçebiliyorduk. Bugün ise bunun yanında sayısı giderek artan farklı değişkenler de var.

Kemik iliği kanserine bor etkisi

Türkiye Kemik İliği Transplantasyon Vakfı (TKİTV) Başkanı Prof. Dr. Osman İlhan, “Kanser hücrelerine borla ilgili bir madde ya da element eklediğiniz anda kanser hücresinin öldüğünü görüyoruz” dedi.

Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Tıp Fakültesi öncülüğünde, kentte görev yapan doktorlara yönelik kemik iliği kanseri hastalığı, bulguları, belirtileri, teşhis ve tedavi yöntemleri konulu toplantı düzenlendi. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve TKİTV Başkanı Prof. Dr. Osman İlhan başkanlığındaki toplantıya, Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hematoloji Kliniği Şefi Prof. Dr. İmdat Dilek, YYÜ Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Cerrahi Tıp Bilimleri Bölümü Öğretim üyeleri Doç. Dr. Cengiz Demir ve Yrd. Doç. Dr. Uğur Türktaş, konuşmacı olarak katıldı.
Prof. İlhan, yaptığı konuşmada, Türkiye'de her yıl bin 500 kişinin kemik iliği kanserine yakalandığını belirterek, hastalığın ortaya çıkmasında beslenme alışkanlıkları, tarımsal ilaçlama, sigara ve bağışıklık bozukluğu gibi faktörlerin etkisini anlattı. Hastalığın, yaşlanmayla doğru orantılı olduğuna dikkati çeken İlhan, Türkiye'de özellikle kanser ilaçlarının kullanımında ücret alınmamasının ve 45 ayrı merkezde ilik naklinin yapılmasının hastalar için avantajını vurguladı.
"BOR EKLEDİĞİMİZDE KANSER HÜCRELERİ ÖLÜYOR"

Bilimin mucizesi

Belden aşağısı felç olan Stephanie Sablan ABD’deki Berkeley Bionics adlı şirketin geliştirdiği biyonik bacaklar sayesinde yürümeyi başardı.

Santa Clara Valley Tıp Merkezi’nde yapılan başarılı deneme sonrası “eLEGS” adı verilen ve pille çalışan bir tür “giyilebilir robot” özelliğindeki biyonik bacaklarla dördüncü seansta yürüdükten sonra duygularını “İlk adımlarım inanılmazdı. Gözyaşlarımı güçlükle engelledim. Benden alınan yaşamımı geri verdi” şeklinde anlattı. Sablan 9 Ocak’ta geçirdiği bir kaza nedeniyle belinden aşağısını hissetmiyor. 

Hastanın yerine adım atıyor
Talihsiz kadını yürüten eLEGS hastanın sırtına yerleştirilen 20 kiloluk sırt çantası büyüklüğünde bir cihaz. Ancak cihaz ağırlığını kendi gücüyle taşıyor. Özel kayışlar cihazı hastanın omuz ve bacaklarına tutturuyor. Böylece cihaz hasta için adım atıyor.

hurriyet

30 Mayıs 2011 Pazartesi

Tüm mesajlaşma yazılımları tek programda

Ortalıkta onlarca anında mesajlaşma yazılımı geziyor ama bu yazılım, hepsinin yerini tutmaya aday!
Bazıları MSN'den kopamıyor, bazıları ise Gtalk'tan başka anında mesajlaşma uygulamasını beğenmiyor. Hala ICQ'dan kopamayanlar olduğu gibi IRC de varlığını sürdürüyor. Peki hepsindeki arkadaşlarınızla iletişim halinde olmak için ayrı ayrı programlar çalıştırmak zorunda mısınız? Neyse ki bunun cevabı hayır. Bu konuda Trillian gibi çok popüler yazılımlar var. Ama tüm anında mesajlaşma uygulamalarını tek bir çatı altında birleştiren programların en başarılı alternatiflerinden biri de Pigdin.

Eski internet kullanıcıları Pigdin'i GAIM adıyla da tanıyor olabilirler. İlk olarak 1999 yılında AOL çalışanlarının da desteğiyle geliştirilen ve GTKve AOL Instant Messenger kelimelerinin baş harflerinden adını alarak GAIM olarak ünlenen program, daha sonra AOL'un AIM markasının kullanım hakkını elinde bulundurduğu için Pigdin olarak adını değiştirmek zorunda kalmıştı.

Aralarında Türkçe'nin de bulunuğu 80 dil desteğine sahip olan Pigdin; ücretsiz, kaynak kodlu ve eklenti desteğine sahip. MSN, Gtalk, ICQ ve IRC'nin yanı sıra AIM, MySpaceIM, Yahoo, Bonjour ve QQ gibi anında mesajlaşma yazılımları da destekleyen programı WindowsMac OS Xve Linux için şu adresten indirebilirsiniz. 



chip

En iyi 20 Android Uygulaması

Android OS, akıllı telefon pazarında gerçekten iddialı bir yarışmacı haline geldi. Pazarın en güçlü telefonları artık Android kullanıyor ve her geçen gün birçok insan Android OS’ye merhaba diyor.

Tabi bu süreçte, Android OS’un en güçlü yanlarından biri olan uygulamalar da bir hayli önemli. Android dünyasına yeni ayak basan insanlar için kullanışlı uygulamaları bulmak biraz zaman alacaktır. Bu zamanı kısaltmak ve en azından birkaç alternatif uygulama sunabilmek adına, sizler için en iyi 20 Android Market uygulamasını bir araya getirdik.

Şeker hastalarına 6 ayda şifa

Manisa'nın Kırkağaç ilçesinde 'Ege Lokman' olarak tanınan Şevki Güngör, Latince ismi inula olan acı ot bitkisiyle başta lösemi olmak üzere her türlü kanserin kökünü kazımaya çalıştıklarını, şimdi de acı ota alternatif murt bitkisi ve binbir çeşit bitki karışımı üzerinde çalıştığını belirtti.

1956 yılından beri bitkiler üzerinde araştırma yapan Herbalist Mehmet Emin Güngör'ün oğlu olan Şevki Güngör, "Biz 1954 yılından beri bitkilerle hastalarımıza şifa dağıtmaya çalışıyoruz. Babamın mesleği bu. Ondan devraldım ve 1996 yılından bu yana ben sürdürüyorum. Sürekli dağlarda, ormanlarda araştırmalar yapıyor, yeni bitkiler keşfediyoruz" dedi.

Kırkağaç'ta, içerisinde onlarca bitki türünün yetiştirildiği bir bahçesi bulunan ve bitkilerin işlendiği bir tesisi olan Güngör, uzun bir süredir acı ot ile kanser hastalarına umut olmaya çalıştığını anlattı. 


Çin Seddi

Alm. Grosse Nouer, Chinesische Mauer, Fr. La Grande Muraille de Chine, İng. Great Wall. M. Ö.
221-210 yılları arasında, Çin İmparatoru Si-Huangti tarafından yaptırılan sed, Sarı Denizin kuzeyindeki
Liaotung Körfezi kıyılarından başlar, dağları ve boyun noktalarını tâkib ederek Kansu eyâletine kadar
devâm eder. 5000 km uzunluğunda ve 5-10 m yüksekliğinde, 5-8 m genişliğinde, kalın ve yüksek
duvarlardan ibâret olan bu surların üstünde her 200 adımda bir 12 m yüksekliğinde kuleler bulunur.
Ayrıca başlıca karayollarına tesâdüf eden geçit yerlerinde de 40 kadar âbidevî kapısı vardır. Çinliler
Türk ve Moğolların istilâsından korktuğu için bu seddi yapmışlardır. Bu seddin yapılmasına rağmen
Türk ve Moğolların akınlarıyla Çin ülkesi istilâ edilmiştir ve Çinliler yapılan saldırıları
engelleyememişlerdir. M.Ö. 211 senesinde Hun Türkleri tarafından aşılan Çin Seddi, ikinci defâ
1644’teki Mançu istilâsında da aşılmıştır. Çin mîmârlığının en eski ve büyük eseridir. On beş ve on
altıncı asırlarda önemli tâmir gören Çin Seddi günümüzde turistlerin çok ilgisini çekmektedir.

Çevgan

Eski bir Türk oyunu. Mîlâttan önceki Orta Asya Türklerinde, İranlılarda, Araplarda Yunanlılarda,
Bizanslılarda ve Uzak Doğu’da değişik türleri görülür. Türkler tarafından Hindistan’a götürüldü.
İngilizler bu oyunu, Hindistan’da görerek öğrendiler ve golf adını verdiler.
Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâme’sinde bildirdiğine göre, Osmanlı Türklerinde de oynanırdı. Osmanlılar,
Çevgân oyununu oynamak için bir meydanın iki tarafına kale yerine mermerden iki sütun dikerlerdi. At
üstündeki oyuncular iki gruba ayrılır her grup kendi sütunu arkasında yer alırdı. Meydanın ortasına,
ağaçtan, adam başı büyüklüğünde bir top konurdu. Oyun esnâsında Mehterhâne takımı davullarıyla
çalmaya başlar. Bunun arkasından her taraftan birer atlı çıkıp topu, çevgân adını verdikleri ucu eğri
sopalarla sürükleyerek kendi kalesine doğru götürmeye çalışır, bu sırada diğer süvâriler de ikişer ikişer
karşılıklı olarak kendi arkadaşlarının yardımına koşarlar ve topu kendi taraflarına çevirmeye
çalışırlardı. Hangi taraf topu kendi kalesine daha çok atarsa o taraf kazanırdı. Terbiye edilmiş atlarla
oynanan oyun, oldukça tehlikeli olup, topun at veya süvâriye çarpması, kolol ve ayakların kırılmasına
sebeb olurdu. Ancak beden hareketleri yönüyle savaş kabiliyetini arttırması bakımından oynanır, sürek
avları gibi bir nevi savaş hazırlığı sayılırdı.
Mehterhâne takımlarında kullanılan çatal başlıklı ve etrafı zincir ve çıngıraklarla donatılmış saplı
âletlere de çevgân adı verilirdi. Ordu yürüyüş hâlindeyken mehterin en önünde taşınır, sapı yere
vurularak çalınır, yürüyüşün temposu buna göre ayarlanırdı.

Çeşm-i bülbül

Eskiden İstanbul, Paşabahçe’de yapılan, üzeri helezonî çizgili ve nakışlı cam eşyâya verilen isim.
Çeşm-i bülbül, bülbül gözü mânâsına gelmektedir. Bülbül gözündeki renk ve çizgilerden ilhâm alınarak
yapılan böyle çizgili ve nakışlı cam eşyâya da “çeşm-i bülbül” denmektedir.
On dokuzuncu yüzyılın başlarında Çubuklu civârındaki bir atölyede kaliteli ve lüks cam ve billur eşyâ
yapılmış, pâdişâh tarafından takdir görmüştü. Sonra bu atölye devlet tarafından satın alınmış ve
1846’da genişletilerek cam eşyânın en kalitelileri îmâl edilmişti. 1848’de Mehmed Dede adlı bir
mevlevî Beykoz’da bir atölye açmış ve burada “Beykoz işi” denilen yaldızlı billur kâse, bardak, şişe,
sürâhî, yemişlik, vazo testi ve çeşm-i bülbüller yapmıştı.
Sultan Abdülmecîd Hanın emriyle, 1899’da Paşabahçe’de bir cam işleri fabrikası kurulmuş ve çok
daha zarîf eserler yapılmıştı. Süt renginde kırılmaz adı verilen tabaklar, beyaz ve menevişli, göze çok
hoş gelen desenlerle işli renkli boncuk tesbihler, aynı zamada gâyet ince bir camdan, birbirine
fevkâlade uyumlu renkler ve parlak çizgilerle yapılan çeşm-i bülbüller ve yaldızlı fincanlar burada
yapılmıştı. Bunların içinde açık mâvi olanları daha kıymetliydi.
1902’de beş yüz kişinin çalıştığı bu fabrika daha sonra Avrupa’dan büyük ölçüde gümrüksüz gelen
cam eşyâ ile rekâbet edemedi. 1935’te Paşabahçe’de kurulan cam ve şişe fabrikası ile bu sâhada bir
ilerleme görülmüştür. Son yılarda, artık müze ve antika dükkanlarını süsleyen çeşm-i bülbüllere
benzeyen çeşitli cam eşyâlar yapılmaktadır.
Çeşm-i bülbül ayrıca bir kumaş cinsidir.

Çernobil reaktör kazası

Çernobil 4. reaktörün felaketten sonraki durumu

Yirminci yüzyılın ilk büyük nükleer kazâsı. 1979’da Harrisburg (ABD) yakınında meydana gelen “Three
Mile Island” kazâsı, Dünyâda Çernobil (Chernobly) kazâsına kadar meydana gelmiş en mühim
kazâdır. Bu kazâda çevreye mühim bir bulaşma olmamış, ancak reaktör süresiz kapatılmıştır.
Kiev şehrinin 130 km kuzeyinde Pripyat Nehri kıyısında, 25.000 nüfuslu Çernobil kasabası ile 10.000
nüfuslu Pripyat kasabası arasındaki nükleer santral sâhasında ikisi inşâ hâlinde bulunan 4x1000
megawatt (MW) gücünde, 4 adet RBMK tipi nükleer reaktör vardı. Bu reaktörler, % 1 ilâ % 2 zengin
UO2 yakıtlı, grafit moderatörlü olup, reaktörün basınç tüpleri, içinde buharlaşan suyla soğutulmaktadır.
Basınç tüpleri içindeki basınç 65 kg/cm2, sıcaklık 280°C’dir. Yakıt çubuğu çapı 3,5 mm, zirkonyum
alaşımı yakıt zarfı kalınlığı 0,9 mm olup, 18 çubuk bir yakıt elemanı grubunu teşkil etmektedir. Reaktör
kalbinde 1700 kadar basınç tüpü bulunurdu. Reaktör kalbinin çapı, 11,8 m, yüksekliği ise 0,7 metredir.
Reaktör kalbinde 200 ton uranyum ve 1700 ton grafit mevcuttu. Grafit blok, basınca dayanıklı olmayan,
aralığı inert bir gazla dolu, paslanmaz çelik bir kap içindeydi.
Çernobil Atom Santralindeki kazâdan sonra ilk günlerde hiçbir bilgi alınamadığı için, konu, doğruları ve
yanlışlarıyla yoğun bir bulut tabakasını andırıyordu. Ancak, dünyâ çapındaki kaynaklara göre kazânın
oluş şekli şöyle îzâh edilmektedir:
25 Nisan 1986 günü bakım için durdurulacak olan 4 nolu reaktör ile bir deney yapılması da
plânlanmıştı. Bu deneyde, türbin durdurulduğu zaman rotorun âleti yardımıyla, kısa bir süre
sirkülasyon pompalarının çalışıp çalışamayacağı araştırılacaktı. Bu deney sırasında reaktör gücünün
700-1000 MW olması gerekiyordu. 25 Nisan günü saat 01.00’da deneye başlandı ancak, reaktör
kalbinde ksenon birikmiş ve reaktivitenin düşük olması sebebiyle güç 30 MW değerine kadar
düşmüştü. Bu sebeple reaktör parametrelerinde düzensizlik gözlendi. Operatörlerin bunları düzeltmek
için yaptıkları müdâhaleler durumu biraz daha karıştırdı ve bâzı hatâlı işlemlerin yapılmasına sebeb
oldu.
26 Nisan günü saat 01.00’da bütün gayretlere rağmen güç 200 MW’in üstüne çıkarılamadı ve hatâlı bir
karar alınarak bu güçte deneyin yapılmasına karar verildi. 26 Nisan günü saat 01.23’te türbin giriş
valfleri kapatılarak deneye başlandı, su seviyesini sâbit tutmak için buhar domuna su basılması buhar
kalitesinin düşmesine ve kontrol çubuklarının yukarı çekilmesine sebeb oldu. Bu esnâda reaktörde
âniden buharlaşma olması ve boşluk reaktivite katsayısının pozitif olması reaktivitenin daha da
artmasına yol açtı. Saat 23.40’ta “Scram” yapılmasına rağmen bir “reaktivite kazâsı” başladı. Aynı
anda atalet ile çalışmakta olan sirkülasyon pompalarının bastığı su ânidan azalınca yakıt çubuklarının
bir kısmında ergime meydana geldi. Buharın ve suyun kızgın metalle yaptığı reaksiyonlar sebebiyle
saat 01.24’te birbirini tâkib eden patlamalar meydana geldi.
Bu ilk patlamalar esnâsında grafiti muhâfaza eden paslanmaz çelik kap tahrib oldu ve ergimiş metalin
teması ile grafit yangını başladı. Bu yangını söndürmek için basılan su 1400°C’daki grafit ile temâsa
gelince yanıcı gazlar çıkmaya başladı. Reaktör çalışma platformu altında toplanan hidrojen ve yanıcı
gazların patlaması sonunda 27 Nisan Pazar günü reaktör binâsı tamâmen tahrib oldu. Patlamalar
esnâsında bir kişinin hemen, bir kişinin de hastâneye nakledilirken öldüğü ve 5 kişinin de çok şiddetli
radyasyona mâruz kaldığı bilinmektedir.
27 Nisan günü kazâ çevresindeki radyasyon şiddetinin birkaç yüz mili rem mertebesine çıktığı
zannedilmektedir. 28 Nisan günü reaktörün 30 km çevresinde bulunan 84.000 kişi başka yerlere
nakledilmiş ve 299 kişi de tedâvî edilmek üzere hastânelere sevk edilmiştir.
29 Nisan günü helikopterlerle, açıkta duran ve yanmaya devâm eden reaktör kalbi üzerine 5000 ton
kum, kurşun, dolomit, barit gibi koruyucu malzeme dökülmüş ve bu sûretle tahliye edilen mıntıkada
radyasyon şiddeti 10- 15 m R/saat (mili rem) mertebesine indirilmiştir. Saçılan radyoaktivitenin daha
ziyâde kısa yarı ömürlü izotoplardan meydana gelmesi (% 50 nisbetinde I- 131) sebebiyle, radyasyon
şiddeti 8 Mayıs günü 0,15 m R/saat mertebesine indirildi.
Radyoaktif serpintinin çevre üzerindeki etkileri: 26 Nisan günü Kiev üzerinde sâkin bir hava vardı.
Radyoaktif gazlar ısınarak yükselmek sûretiyle 1500 m yükseklikte kümülüs radyoaktif serpinti
bulutlarının oluşmasına sebeb oldu.
26-30 Nisan târihleri arasında rüzgârlar Kiev’den kuzeybatı istikâmetinde esmek sûretiyle 29 Nisana
kadar, Polonya’nın kuzey kısımlarıyle İskandinav ülkelerini etkisi altına almıştır. 30 Nisandan îtibâren
rüzgârlar güneybatıya ve sonra da batıya yönelmiş ve Romanya, Bulgaristan, Yugoslavya, Macaristan,
Çekoslovakya, Avusturya, İsviçre, Almanya, İtalya’nın kuzeybatı kısımları ve Fransa’nın batısı
radyoaktif serpintilerden etkilenmiştir.
Rusya dışında, radyoaktif serpintilerden en çok etkilenen ülke Polonya olmuştur. Radyoaktif yağışla
birlikte çevre radyasyonu 5 m R/saat değerine yükselmiş, yâni normal çevre radyasyonunun (0,02 m
R/saat) 250 katına çıkmıştır. Halk topluluğu için müsâade edilebilen yıllık doz 500 m olduğuna göre
Polonya’da halkın bir kısmı 4 ilâ 5 günde bu dozu almışlardır. Zaman içinde bu durumun bâzı olumsuz
etkileri olması muhtemeldir. Sütlerde yapılan ölçmelerde bâzı yerlerde 2000 Bq/lt (Becquerel) değeri
ölçülmüş olup, bu bir sınır değer olduğu için tâze süt kullanılması bir süre yasaklanmış ve 6 Mayıs
târihinden îtibâren de radyasyon etkisi çok hafiflediği için alınan tedbirler kaldırılmıştır.
Avrupa ülkeleri içinde, radyoaktif serpintinin ulaştığı yerlerde en az etkilenen ülke olan Fransa’ya
radyoaktif bulutlar 1 Mayıs günü ulaşmış ve ülkenin batısını etki altına almıştır. Çevre radyasyonu 4
Mayıs günü 0,06 mR/saat maksimum değerine ulaşmıştır. Bu, normal çevre radyasyonunun 3 katıdır.
Serpintinin etkisi 24 saate göre, alınan toplam doz 1,5 mR kadar olmuştur. Fransa’da normal olarak
alınan ortalama yıllık doz 150 mR’dir. Fransa’da sütlerde de en fazla 200 Bq/lt değeri ölçülmüş ve
önemli tedbirler alınması gerekmemiştir.
İki hafta süreyle kuzeye esen rüzgâr yüzünden, Türkiye bu kazâdan ucuz kurtulmuştur. Aksi hâlde
Türkiye’nin de Polonya kadar etkilenmesi gerekirdi. 30 Mayıstan îtibâren havanın güney-batıya
yönelmesi sonucu Trakya kısmen etkilenmiş ve yaklaşık olarak Fransa’da tesbit edilenin 2 katı kadar
bir etkilenme gözlenmiştir.
Çernobil reaktör kazâsının önemli ekonomik etkileri olmuştur. 10 Mayıs günü Avrupa Ekonomik
Topluluğu, doğu bloku ülkelerinden tâze meyve, sebze ve et ithâlâtını durdurmuştur. Bütün doğu bloku
ülkeleri özellikle Macaristan bu karardan ekonomik yaralar almışlardır. Doğu bloku ülkelerinin toplam
zararı 975 milyon dolar olarak tahmin edilmiştir. Türkiye’nin Arap ülkelerine yapmakta olduğu yiyecek
maddesi ihrâcâtı da bu olaydan bir süre olumsuz etkilenmiştir.

Konstantin Çernenko

Sovyetler Birliği Komünist Partisi genel sekreteri. 24 Eylül 1911’de bir Rus köylüsünün oğlu olarak
merkezî Sibirya’da doğdu. 1985’te Moskova’da öldü.
Gençliğinde komünist gençlik derneklerinin üyesi oldu. Bu, ileride Komünist Partisine üye olmak için ilk
adımını teşkil etmekteydi. 1931’de partiye katıldı ve yerel teşkilâtta sekreterlik görevini aldı. İkinci
Dünyâ Harbine katılmayan pek az idâreciden biridir. Savaş yıllarında Moskova’daki Parti Yüksek
Okulunda öğrenim gördü ve 1953’te öğretmen okulundan mezun oldu. Meslekî hayâtının en önemli
devresi, 1948’de Romanya’da Sovyet modeli komünizmi kurma kampanyasında bulunması ve
kampanyada kışkırtma ve propaganda şefi görevini yürütmesidir. Daha sonra bu kampanyanın başına
tâyin edilen Leonid Brejnev’le ilk tanışmaları buradan gelmektedir. 1964’te Nikita Kuruşçev’in görevden
alınmasıyla başa geçen Brejnev, Çernenko’yu Parti Merkez Komitesine üye yaptı. 1971’de buraya tam
üye olduğu gibi daha üst teşkilât olan Politbüro’ya da üye seçildi.
Partinin ideolojik meselelerinde söz sâhibi olmak için gayret sarf eden Çernenko, 1982’den sonra
Komünist dergilerde Sovyetlerin genel siyâseti üzerine yazılar yazdı. Konuşma kâbiliyeti olmamasına
rağmen, Brejnev’e sadâkati, görevlerini devâm ettirmesine sebeb oldu. Çeşitli vesîlelerle batıya
seyâhatler yaptı. Brejnev’in kendisine “Benim not defterim!” diye hitap ettiği meşhurdur. Brejnev’in
yerine Yuri Andropov’un seçilmesinden sonra kendisinin görevden alınacağı ve Sovyet usûlü kayıplara
karışacağı beklenirken, Andropov’un güvenini kazandı. Andropov’un 1984’te ölümü üzerine Komünist
Partisi genel sekreterliğine getirildi.
Bürokrasiyi azaltmaya çalışan Andropov’un aksine eski kuşak devlet görevlilerinin bir temsilcisidir.
ABD-Sovyetler Birliği ilişkilerinde çok katı bir tutum tâkib etti. Hastalığı esnâsında, bu göreve bir geçiş
dönemi için getirildiği dedikoduları yayıldı. Devlet idâresinde ayrıntılara vâkıf değildi. Bu zaafı
sebebiyle Politbüro’da çok etkili olamadı. Dış işleri eski bakanı Gromiko’nun gölgesinde kaldı. Şimdiye
kadar seçilen en yaşlı Sovyet idrârecisidir. 1985’te öldü. Yerine M. Gorbaçov seçildi.

Çerkes Hasan

Abdülazîz Hanın tahttan indirilmesinde ve katlinde mühim rol oynayan Hüseyin Avni Paşayı öldüren
subay. 1850 senesinde Silivri’de doğdu. Babası İsmâil Bey, Rus mezâliminden dolayı Kuzey
Kafkasya’dan Anadolu’ya yerleşmiş bir Çerkes Beyi idi.
Çerkes Hasan, 1864’te kardeşi Osman Beyle birlikte Bahriye İdâdîsine girdi. Sonra bu okulun kara
kısmına geçerek teğmen oldu. Subay çıktıktan sonra bir yandan atıcılığı ve biniciliği ile pâdişâhın
takdîrini kazandı. Aynı zamanda ablası Neşerek Kadınefendi, Sultan Azîz’in zevcesi olduğu için
kendisi de pâdişâhın kayınbirâderi oluyordu. Şehzâde Şevket Efendi ile Esmâ Sultânın dayısıdır. Bu
yüzden Sultan Abdüzazîz Hanın büyük oğlu Yûsuf İzzeddîn Efendinin yâverliğine getirildi.
Bu sırada 30 Mayıs 1876 günü Sultan Abdülazîz birkaç insafsız ve safdil devlet adamının şahsî
çıkarları uğruna ve batılıların da kışkırtmalarıyle tahttan indirildi. Bunların başında “Kinim dînimdir!”
diyecek kadar kindâr olan Hüseyin Avni Paşa geliyordu. Hasan Beyin ablası Neşerek Kadınefendi,
Sultan Abdülazîz Hanın hal’ edildiği gün, Dolmabahçe Sarayından Topkapı Sarayına nakledilmesi
esnâsında mücevher sakladığı şüphesiyle omuzundaki şal, pâdişâhın gözleri önünde çekilip alınarak
hakârete uğramıştı. Kadınefendi, omuzları açık olarak boğazı geçmiş ve hastalanmış, Sultan Azîz’in
ölümü üzerine de şok geçirerek 11 Haziran günü vefât etmiştir.
Hüseyin Avni Paşa, hal’den sonra Çerkes Hasan’ın İstanbul’da Birinci Orduda bulunmasını tehlikeli
görmüştü. Bu sebeple kolağası (kıdemli yüzbaşı) rütbesiyle onu merkezi Bağdat’ta olan Altıncı Orduya
tâyin etmişti. Ancak Hasan Bey gelişen olaylar üzerine Bağdat’a gitmeyi reddetti. Bilhassa ablasına
karşı yapılan muâmele kendisini son derece sarsmış olup, Hüseyin Avni Paşaya haddini bildirmeye
karar vermişti. Bağdat’a gitmeyi reddeden Hasan Bey tutuklandı ise de, gideceğine söz verdiği için
serbest bırakıldı. Hasan Bey eniştesi olan Ateş Mehmed Paşanın Cibali’deki evinde halasının yanında
oturuyordu. Bekârdı. Bu konağa gidip baştan aşağı silahlandı.
Abdülazîz Hanı şehid ettiren paşalar, başarılarının zevki içinde Midhat Paşanın Bâyezîd’deki
konağında 15 Haziran gecesi toplanmışlardı. Bu sırada Çerkes Hasan Bey konaktan içeri daldı.
Üniformalı olduğu ve sarayla ilgisi bulunduğu için haber getirdi zannetmişlerdi. Bu sebeple kolayca
konağın üst katına çıktı ve elinde tabancalarından biri olduğu halde kabinenin toplandığı salona daldı:
“Davranmayın!” diye bağıran Hasan Bey aynı zamanda tabancasını ateşleyerek Hüseyin Avni Paşayı
göğüs ve karnından vurdu. Paşalar korku içinde bitişik odaya sığınırlarken diktatör Hüseyin Avni can
havliyle kendini sofaya attı. Lâkin Hasan Bey onun işini bitirmeye azmetmişti. Üzerine yürürken beline
sarılan ve kendisini durdurmaya çalışan Bahriye Nâzırı Kayserili Ahmed Paşanın ellerini ve kulaklarını
doğradı. Aynı zamanda diktatör Avni Paşanın üzerine çökerek kamasını birkaç defâ karnına sapladı.
Avni Paşayı öldürdükten sonra salona dönen Hasan Bey Hariciye Nazırı Raşid Paşayı da öldürdü. Bu
sırada yetişen askerler tarafından yaralı olarak tevkif edildi. Merdivenlerden inerken Bahriye Kolağası
Şükrü Beyin hakâreti üzerine birkaç manga asker arasında çizmesine sakladığı küçük tabancasını
çıkarıp onu da öldürdü. Hâdiseyi işiten İngiliz Büyükelçisi Sir Henri Eliotte; “Midhat Payaya bir şey oldu
mu?” diye sormuştur. Çünkü, Abdülazîz Hanın tahttan indirileceğini bilen dört kişiden biri de bu
büyükelçiydi. Midhat Paşa ve Hüseyin Avni’nin samîmi arkadaşıydı.
Yaralarını tedâvi ettirmeyen Hasan Bey, kısa süren duruşmasından sonra îdâma mahkum oldu ve
ertesi gün Bâyezîd meydanında îdâm edildi. Diktatör Hüseyin Avni Paşanın ölümü halk arasında
sevinçle karşılandı. Çerkes Hasan’a ise o nisbette acı duyuldu ve gönüllerde millî kahraman olarak
yerleşti.
Edirnekapı’ya defnedilen Çerkes Hasan Beyin demir parmaklıklı mezârının büyük taşında “Ümerâ ve
guzât-ı çerâkiseden İsmâil Beyin oğlu olup, Harb Okulunu bitirip, kıdemli yüzbaşı rütbesindeyken genç
yaşında velînîmeti uğrunda fedâ-yı cân eden Çerkes Hasan Beyin kabridir” yazılıdır.

Çerkez Ethem

İstiklâl Harbinin ilk yıllarında Kuvâ-ı Seyyâre komutanı. 1886’da Bandırma’nın Emreköyü’nde doğdu.
Dedeleri Kafkasya’dan getirilip Marmara bölgesine yerleştirilen Çerkes ileri gelenlerinden Ali Beyin beş
oğlundan en küçüğü idi.
İyi bir eğitim görmeyen Çerkes Edhem, ağabeyleri (Reşid ve Tevfik) gibi subay olmayı çok istiyordu.
Bu sebeple 19 yaşında subay okuluna girmek için İstanbul’a kaçtı. Bakırköy Süvârî Küçük Zâbit
okuluna kaydedildi. Okulu birincilikle bitirip, başçavuş olarak terhis oldu. Daha sonra astsubaylığa
yükseldi. Süvârî Kıt’ası kumandanı olarak, Bulgar cephesinde (Çatalca’da) savaşa katıldı ve yaralandı.
Birinci Dünyâ Savaşı başlayınca, ağabeyi emekli yüzbaşı Reşid Bey ile Teşkîlât-ı Mahsûsaya alındı.
İran içlerinden geçerek, Afganistan üzerinden Orta Asya’ya ulaşmak için yapılan gerilla seferine katıldı
(1916). Aynı teşkilâtın Irak harekâtında da bulundu. Yaralanarak Bandırma’ya gitti.
İzmir’in Yunanlılarca işgâl edilmesi üzerine, etrâfına topladığı Çerkes gençlerinden bir çete kurdu.
Sâlihli’deki kuşcubaşı Eşref Beyin çiftliğini karargâh yapan Çerkes Edhem, Yunanlılara karşı büyük bir
mücâdeleye girişti. Üstüste kazandığı başarılar şöhretini ve kuvvetlerini arttırdı. Kuvvetleri çevrede en
büyük Kuvây-ı Milliye teşkâlâtı hâline geldi.
Anzavur, Düzce, Bolu ayaklanmalarını bastırdı (1920). Yozgat’ta ayaklanan Çopanoğullarını itâat
altına aldı. Bu isyanları bastırdıktan sonra, Ankara üzerinden Ege’ye dönüşünde büyük bir törenle
karşılandı. Şöhreti iyice artarak millî kurtarıcı gözüyle bakılmaya başlandı. Bu sırada Yunanlılar
Balıkesir ve Bursa’yı işgâl etmişti. Simav cephesine gelen Çerkes Edhem, Demirci’de Yunanlıları
püskürttü.
Bu sıralarda TBMM, düzenli ordunun güçlendirilmesi ve Kuvây-ı Millîye birliklerinin düzenli orduya
katılması husûsunda kararlar almıştı. Bunun için de batı cephesine İsmet Beyi (İnönü) komutan tâyin
etti. Ancak İsmet Beyin komutası altına girmek istemeyen Çerkes Edhem, bu kararlara uymayınca iç
çekişme başgösterdi.
İsmet Bey, İzzeddin Çalışlar komutasında bir birliği Çerkes Edhem üzerine gönderdi. Yer yer
çatışmalar oldu.
Bu sırada Yunan kuvvetleri de harekete geçerek Bozüyük ve Bilecek’i işgâlden sonra Eskişehir’e
doğru ilerliyordu. Kütahya ve çevresinde bulunan Çerkez Edhem’in askerleri düzenli ordu birliklerince
dağıtıldı. Bu mağlûbiyet üzerine Yunanlılara sığınma zilletine düşen Çerkes Edhem, İzmir’e gitti. Bir
süre tedâvi gördü. Atina’ya, oradan Almanya’ya, Mısır’a ve nihâyet Ürdün’e ağabeylerinin yanına gitti.
1948 senesinde Ürdün’de öldü.

Çelebi Mehmet

Osmanlı Devletinin beşinci pâdişâhı. Doğum senesini ekserî târihçiler 1386 olarak kaydetmektedirler.
Babası, Sultan Yıldırım Bâyezîd Han, annesi ise Germiyanoğlu Süleymân Şahın kızı Devlet Hâtun’dur.
Çelebi Mehmed küçüklüğünden îtibâren devrin en yüksek âlimlerinden ders aldı. Din ve fen ilimlerini
öğrendi. 1393’te devlet idâresinde tecrübe sâhibi olmak üzere Amasya’ya sancakbeyi tâyin edildi.
Babası ile Timur Han arasında 1403’te yapılan Ankara Muhârebesinde Osmanlı ordusunun ihtiyât
kuvvetleri kumandanlığında bulunan Çelebi Mehmed, muhârebenin kaybedilmesi üzerine Amasya’ya
çekilmek istedi. Ancak Candaroğlu İsfendiyar Beyin yeğeni Yahya Bey karşısına çıktı. Bunu mağlub
eden Çelebi Mehmed, ilerlemesinin tehlikeli olacağını anlayarak Bolu’ya gitti. Daha sonra Amasya’ya
dâvet edilmesi üzerine maiyeti ile harekete geçti ve şehir hâkimi Kara Devlet Şahı yenerek Amasya’ya
girdi. Çelebi Mehmed, aynı yıl civardaki hâkimleri de mağlub edip, Sivas, Tokat ve Amasya
mıntıkasına tamâmen hâkim oldu. Timur Hana esir düşen babasını kurtarmak için bir plân hazırladı ise
de muvaffak olamadı.
Bu sırada Batı Anadolu’da bulunan Timur Han, Çelebi Mehmed’in faaliyetlerini öğrenip, ona teminât
vâdeden mektubu ile yanına dâvet etti. Bu dâvete icâbet edip yola çıkan Çelebi Mehmed, muhtelif
yerlerde türlü bâdirelerle karşılaştığından elçiye durumu anlatıp, olanları Timur Hana arz etmesini
istedi. Kendisi Amasya’ya döndü. Çelebi Mehmed’in bu mâzeretini kabul eden Timur, ona elindeki
yerlerin hükümdârlığını verdi ve al damgalı berât ve hükümdârlık alâmeti olarak taç, kemer ve hırka
gönderdi.
Bu sırada Yıldırım Bâyezîd’in diğer oğullarından Şehzâde Süleymân Çelebi Edirne’de, Îsâ Çelebi
Balıkesir ve Bursa’da, Mûsâ Çelebi ise Kütahya’da sultanlığını îlân etmişti. Eski beylikler yeniden
ortaya çıkarak Anadolu birliği parçalanmıştı. Osmanlı Devletini tekrar bir idâre altında toplamak isteyen
Çelebi Mehmed, kardeşi Îsâ Çelebi’ye karşı Ulubâd mevkiinde giriştiği savaşı kazanarak Bursa’ya girdi
ve hükümârlığını îlân etti (1404). Îsâ Çelebi Yalova yolu üzerinden Bizans İmparatorunun yanına kaçtı.
Emir Süleymân’ın isteği üzerine ise Edirne’ye gönderildi. Emir Süleymân, Îsâ Çelebi’yi mühim bir
kuvvetle Anadolu’ya gönderdi. Bursa’yı almak isteyen Îsâ halkın muhâlefeti ile karşılaştığından şehri
yaktı. Çelebi Mehmed ile yaptığı ikinci muhârebede de mağlub olunca, yanına kaçtığı İsfendiyar Beyle
anlaşarak berâberce Ankara’yı almak üzere harekete geçtiler. Ancak müttefik kuvvetler Çelebi
Mehmed’e mağlub olup, Kastamonu tarafına çekildiler.
Bir müddet sonra Îsâ Çelebi Aydınoğlu Cüneyd Beyin yanına gitti ve onun aracılığıyla Saruhan ve
Menteşe Beyleriyle anlaşarak tâlihini bir kere daha denemek istedi, ancak mağlub oldu ve bu defâ
Karamanoğlu’na iltihâk etti. Netîcede Îsâ Çelebi bir müddet sonra yakalanarak ortadan kaldırıldı.
Îsâ Çelebi’nin öldürülmesinden sonra Çelebi Mehmed Anadolu’da yalnız kaldı. Bundan sonra
kendisinin kuvvetlenmesinden endişe ettiğinden Anadolu’ya gelen Emir Süleymân ile mücâdele etti.
Emir Süleymân, Çelebi Mehmed’in elinden birçok yerleri aldığı gibi Aydınoğlu Cüneyd Bey ile
Menteşeoğlu İlyas Beye hâkimiyetini kabul ettirmişti. Çelebi Mehmed, onu yeniden Rumeli’ye
döndürmek için kardeşi Mûsâ Çelebi’yi Rumeli tarafına geçirtti. Mûsâ Çelebi’nin faaliyetlerini öğrenen
Süleymân Çelebi, Rumeli’ye geçti ve ilk anda Mûsâ’yı mağlub ettiyse de, sonradan onun baskınına
uğrayarak hayâtını kaybetti. Çelebi Mehmed Bursa’yı hâkimiyeti altına alırken, Mûsâ Çelebi de bu
sırada Edirne’de hükümdârlığını îlân etti. Mûsâ Çelebi, Anadolu’da kardeşinin kuvvetli olduğunu bildiği
için orayla alâkadâr olmayıp Bizansla meşgul oldu ve bir kısım yerleri onlardan aldı. Bu arada ileride
büyük bir isyan çıkaracak olan Şeyh Bedreddîn’i kazasker yaptı. Şeyh, bu sûretle nüfûzunu artıracak
mevkiye sâhip oldu. Bir ara İstanbul’u muhâsara eden Mûsâ Çelebi tehlikesine karşı İmparator, Çelebi
Mehmed’i Rumeli’ye dâvet etti.
Çelebi Mehmed Üsküdar’a gelerek İmparatorla görüştü. 1411’de İnceğiz mevkiinde kardeşi ile yaptığı
muhârebeyi kaybettiğinden gemilerle Anadolu tarafına geçerek yaralı bir halde Bursa’ya geldi. Bir yıl
sonra Mûsâ Çelebi’yle yaptığı ikinci muhârebede de muvaffak olamadı.
Mûsâ Çelebi’nin ümerâsına karşı sert davranması, bir müddet sonra onları Çelebi Mehmed’le
anlaşmaya mecbur etti. Yeni plâna göre Çelebi Mehmed üçüncü defâ Rumeli’ye geçti. Kendisine
katılan Sırp despotu ve bâzı ümerâ ile Tuna’ya çekilmekte olan, Mûsâ Çelebi üzerine yürüyen Çelebi
Mehmed, Çamurlu-Derbend mevkiinde meydana gelen muhârebede Mûsâ Çelebi’yi mağlub etti. Mûsâ
Çelebi yaralı olarak kaçarken yakalanıp boğduruldu ve Bursa’ya nakledilip, babasının türbesine
defnedildi.
Daha sonra Orhan Çelebi’yi de yakalatan Çelebi Mehmed Edirne’de bütün devletin hükümdarı
olduğunu ilân etti.
Çelebi Mehmed Rumeli’de bulunduğu sırada Karamanoğlu Mehmed Bey, Bursa’yı bir ay kadar
muhâsara etmiş, Mûsâ Çelebi’nin cenâzesinin geldiğini duyunca, şehri ateşe vererek memleketine
dönmüştü. Aydınoğlu Cüneyd Bey de bu sıralarda Ohri’den kaçarak Aydın’a gelmiş ve Ayaslug’u
(Selçuk) muhâsara edip, sancak beyini öldürmüştü. Bu sebeple Çelebi Mehmed Anadolu’ya dönünce
önce Cüneyd Bey üzerine yürüyüp, Çandarlı eliyle Menemen, Kayacık ve Nif kalelerini aldı. Ayrıca
İzmir de fetholundu. Çelebi Mehmed, Cüneyd’in annesinin ricâsı üzerine Cüneyd’i affederek 1414’te
Niğbolu Sancakbeyliğini verdi. İzmir kuşatması esnâsında Menteşe Beyi de Osmanlılara tâbi olduğu
gibi, Midilli, Sakız ve Foça’daki Ceneviz kolonilerinin elçileri gelip, bağlılıklarını arz ettiler. Daha sonra
Teke Beyi de tâbi oldu.
Bu şekilde işlerini yoluna koyan Çelebi Mehmed, aynı yıl Bursa’ya gelerek Germiyan ve Candar
beyliklerinden takviye alıp Karaman Seferine çıktı. Akşehir, Beyşehir ve Seydişehir kasabalarını aldı ve
Mehmed Beyi mağlub etti. Bundan sonra Konya’yı kuşattı ise de, mevsimin elverişsizliğinden dolayı
Karamanoğluyla sulh akdederek döndü. Ancak Mehmed Bey rahat durmayıp, Beyşehir ve Seydişehir’e
saldırdığından, Çelebi Mehmed ikinci defâ Karamanoğlu üzerine gitti ve Konya ovasında yapılan
muhârebede Mehmed Beyi bir kere daha mağlub etti. Bu sırada pâdişâh rahatsızlandığından yine sulh
akdedildi. Mehmed Bey, gerektiğinde Osmanlı ordusuna yardım göndermeyi de kabul etti. Mehmed
Bey bu vâdini Eflâk Seferinde yerine getirmiştir.
Çelebi Mehmed, Anadolu’da Türk birliğini sağlama çalışmaları sürdürürken, Hıristiyanlarla da dost
geçinme politikası güdüyordu. Osmanlılara tâbi olan Eflâk Prensi Mirça, taht mücâdelelerinden istifâde
ile üç yıldır vergiyi kesmişti. Kendisine voyvodalıkta rakip çıktığından zor durumda idi. Rakibi Dan,
Osmanlılara mürâcaat ederek, yardım istemiş, Mirça Macar Kralı Sigismund’a başvurarak
Osmanlıların kendisine yardım etmesi için aracı olmasını istemiştir. Ancak Çelebi Mehmed
Sigismund’un teklifini reddedip, Candar ve Karaman beyliklerinden yardım alarak Tuna’yı geçip,
Romanya topraklarına girdi. Macar- Eflâk ordusunu mağlub eden Çelebi Mehmed, Mirça’yı yeniden
Osmanlılara tâbi kıldı.
Osmanlılar Erdel’e de birkaç defâ akın düzenlediler. Netîcede Macar eyâleti baştanbaşa çiğnendi. Bu
sûretle, Balkanlarda ve Adriyatik’te Osmanlı nüfûzu kuvvetlendirildi.
Bundan sonra Çelebi Mehmed, Anadolu’da kuvvetlenmiş bulunan İsfendiyar Beyle mücâdeleye
başlamış ve Sinop’u muhâsara etmiştir. Çâresiz kalan İsfendiyar Bey, Osmanlı Devletinin yüksek
hâkimiyetini tanımıştır. Ayrıca oğlu Kasım’ın istediği Kastamonu, Tosya, Çankırı ve Kalecik’i pâdişâha
vermiştir. Bunu müteâkib Çelebi Mahmed, daha önce Osmanlılarda bulunan Samsun’un alınmasını
istedi. Müslüman ve kâfir olmak üzere ikiye ayrılmış olan Samsun’un kâfir kısmını Biçeroğlu Hamza
Bey kuşattı. Kale halkı şehri yakarak gemilere binip ayrıldıklarından şehir ele geçirildi. Müslüman
Samsun’u bizzât muhâsara eden Çelebi Mehmed’e karşı koyamıyan İsfendiyaroğlu Hızır Bey, şehri
teslim edip babasının yanına döndü.
Çelebi Mehmed devrinin en önemli iç hâdisesi, Şehy Mahmud Bedreddîn’in isyânıdır. Şeyh Bedreddîn,
Mûsâ Çelebi zamânında Edirne’de kazaskerliğe tâyin edilmiş ve Çelebi Mehmed’in cülûsunu müteâkib
1000 akçe aylık ile İznik’te ikâmete mecbur edilmişti. Şeyh Bedreddîn Edirne’de ve sonra İznik’te eser
yazmakla meşgul olup , kendisini ziyârete gelenlere fikirlerini aşılamaya çalışıyordu. Edirne’ye
gelmeden önce Anadolu’da ün kazanmıştı. İznik’te de boş durmayan Şeyh, adamlarından Börklüce
Mustafa’yı Aydın taraflarına gönderip propaganda yaptırıyordu. Ayrıca Torlak Kemâl adındaki adamı
da daha önce Manisa taraflarında faaliyete başlamıştı. Şeyh Bedreddîn, Börklüce Mustafa’nın
hareketinin genişlemesi üzerine hacca gitmek bahânesiyle önce Sinop’a oradan Kefe’ye ve nihâyet
daha önce tanıştığı Eflâk prensinin yanına giderek Şiîlerin bulunduğu Deliorman taraflarına geçti. Şiî
olan Şeyh Bedreddîn, İslâm’a uymayan zararlı fikirler ortaya atıyor, haram olan hususların helâl
olduğunu ileri sürerek isyân hislerini körüklüyordu. Netîcede ilk isyân Karaburun’da başladı ve daha
sonra Manisa’da kendini gösterdi. Az zamanda genişledi. Börklüce Mustafa isyânı Amasya Vâlisi
Şehzâde Murad ile Bâyezîd Paşa tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı. Börklüce yakalanarak
katlolundu. Manisa tarafındaki Torlak Kemâl de aynı âkıbete uğradı. Şeyh Bedreddîn, Bâyezîd Paşa
tarafından yakalanarak Serez’de bulunan pâdişâh huzûruna getirildi. Şeyhin durumu ulemâ tarafından
tedkik olunduktan sonra, Ehl-i sünnete uymayan îtikâd üzere olmak ve cemiyet nizâmını bozmakla
suçlu bulunarak, Sâdeddîn Taftâzânî’nin talebelerinden Heratlı Molla Haydar’ın fetvâsıyla Serez
pazarında asıldı ve malları vârislerine bırakıldı.
Şeyh Bedreddîn isyânı bu şekilde bastırıldıktan sonra Çelebi Mehmed, yeni bir isyan tehlikesi ile karşı
karşıya kaldı. Bu tehlike Ankara Meydan Muhârebesinde babasıyla birlikte Timur’a esir düşüp
Semerkand’a götürülen, Düzmece Mustafa da denilen kardeşi Mustafa idi. Uzun müddet kendisinden
haber alınamayan Mustafa, bir müddet sonra geri dönüp, Karaman topraklarında kaldıktan sonra
Rumeli’ye geçmişti. Osmanlı tahtına oturmak niyetinde olan Mustafa, Eflâk Voyvodasının ve Niğbolu
Sancakbeyi Aydınoğlu Cüneyd Beyin yardımlarıyla faâliyete geçip, Selânik ve Teselya’da saltanat
iddiâsıyla adam toplamaya başlamıştı. Fesâdın büyümesine mâni olmak için Çelebi Mehmed hemen
harekete geçti ve ağabeyi Mustafa Çelebi’nin kuvvetlerini Selânik civârında mağlub etti. Cüneyd ile
birlikte Mustafa Çelebi Selânik Kalesine sığındı. Çelebi Mehmed ertesi sabah mültecileri istediyse de,
Selânik vâlisi, İmparatorun müsâdesi olmadan teslim edemeyeceğini beyânla özür diledi. Nihâyet
imparator da Çelebi Mehmed hayatta oldukça bunları salıvermeyeceğini yemin ile taahhüd edince
Pâdişâh Selânik muhâsarasını kaldırdı. Pâdişâh anlaşma gereğince, Mustafa Çelebi için her sene
İmparatora önemli miktarda akçe ödeyecekti. Mustafa Çelebi Vak’ası 1420 senesinde vukû bulmuştur.
Bu vak’ayı müteâkib Çelebi Mehmed, İstanbul’u resmen ziyâret ederek İmparator tarafından
karşılanmış ve Üsküdar’da İmparatora vedâ edip, İzmit üzerinden Bursa’ya gelmiş, bir müddet sonra
da Gelibolu yoluyla Edirne’ye dönmüştür.
Pâdişâh Edirne’deyken, çıkmış olduğu avda rahatsızlandı. Nüzûl illetinden kurtulamayacağını anlayan
Çelebi Mehmed, vezirleri Bâyezîd, İbrâhim ve Hacı İvaz Paşaları dâvet ederek, gizlice görüşüp, büyük
oğlu Amasya Vâlisi Murad’ın hemen dâvet edilmesini istedi. Kısa süren hastalıktan sonra Haziran
1421’de vefât etti. Çelebi Mehmed’in vefâtı son derece gizli tutuldu. Cesedi tahnit edilerek sarayda
muhâfaza edildi. Şehzâde Murâd’ın Bursa’ya gelişine kadar 40-42 gün pâdişâhın vefâtı gizlendi.
Cesedi Bursa’ya getirilerek Yeşil Türbeye defnedildi.
Osmanlı Devletinin ikinci kurucusu kabul edilen Çelebi Mehmed, ne kardeşi Mûsâ Çelebi gibi sert, ne
de diğer kardeşi Emir Süleymân gibi yumuşak ve kayıtsızdı. Mâkul hareket eden, sabırlı, azim ve irâde
sâhibi, sözüne ve vâdine sâdık, nâzik, vakûr ve ciddî bir hükümdârdı. Yalnız dostuna değil,
düşmanlarına da kendisini sevdirerek îtimât telkin etmiş ve saydırmıştır. Onun hakkında Osmanlı
târihlerinden başka yabancı kaynaklar da iyi şehâdette bulunmaktadırlar. Küçük ve büyük 24
muhârebede bulunarak 40’a yakın yara aldığı rivâyet edilmektedir. Emellerinin en başında babası
zamânındaki yerlerin geri alınması geliyordu ki, bu gâye için çalışmış ve büyük ölçüde muvaffakiyet
elde etmiştir. Zamânının yerli ve yabancı kaynakları onun dirâyetinden, sebâtkârlığından, iyi
ahlâkından ve daha birçok meziyetlerinden bahsetmektedirler.
Çelebi Mehmed, kısa ömrünü savaş alanlarında geçirmiş olmasına rağmen, memleketin îmârına da
önem vermiştir. Bursa’da yaptırdığı câmi, medrese, imâret ve Yeşil Türbesi önemli sanat eserleridir.
Câminin karşısına yüksekçe mevkide kendi türbesini yaptırdı. Türbenin karşısına düşen medresesi
bugün müze hâline getirilmiş olup, Bursa medreseleri arasında Sultâniye adı ile meşhurdu. Bunlardan
başka Edirne’de Emir Süleymân tarafından inşâsına başlanan ve Mûsâ Çelebi tarafından devâm
ettirilen Ulu Câmi (Câmi-i Atik)nin tamamlanması da ona nasîb olmuştur. Çelebi Mehmed, bu eski
câmiye vakıf olmak üzere Edirne’deki bedesteni yaptırmıştır. Ayrıca Amasya’da Şehzâde türbesini
yaptırmıştır ki, oğlu Kâsım burada medfundur. Edirne’deki Eski Sarayın da Çelebi Mehmed tarafından
inşâsına başlandığı rivâyet edilmektedir.
Çelebi Mehmed’in en önemli hizmetlerinden birisi de Mekke ve Medîne halkına her sene Surre Alayı
göndererek mâlî yardımda bulunma âdetini başlatmasıdır.
Sultan Mehmed’in en büyüğü Murad olmak üzere, Mustafa, Kâsım, Ahmed, Yûsuf ve Mahmûd adında
altı oğlu ile yedi kızı vardı. Kendisinden sonra tahta büyük oğlu Şehzâde Murad çıkmıştır.

Çelebi Halife

Osmanlılar zamanında yetişen evliyâ ve âlimlerden. Halvetiyye yolunun büyüklerindendir. İsmi,
Muhammed bin Mahmud, lakabı Hamîdüddîn, mahlası Cemâl’dir. Çelebi Halîfe diye meşhur olmuştur.
Cemâleddîn-i Aksarâyî’nin torunlarındandır. Amasya’da doğdu. Doğum tarihi kesin olarak
bilinmemektedir. 1493 (H.899) senesinde Hicaz’da Mekke-i mükerreme yolunda vefât etti.
Amasya ve Aksaray’da ilim tahsil edip zamanının din ve fen âlimlerinden ders aldı. Sa’düddîn
Teftazânî’nin Muhtasarü’l-Meânî adlı eserini okurken kalbine ilâhî aşk ateşi düştü. Tasavvuf
erbâbından Alâeddîn-i Halvetî ve talebelerinden Şeyh Abdullah’ın sohbetlerine katılıp, feyz ve
bereketlerine kavuştu. Sonra Tokat’a gidip İbn-i Tahir Halvetî’nin hizmetine girdi. Riyâzet çekip nefsini
terbiye etti. Hocasının vefâtı üzerine Erzincan’a giderek Pîr Muhammed Bahâeddîn Erzincânî ile
görüşüp, sohbetlerinde bulundu. Tasavvufta yüksek derecelere kavuştuktan ve icâzet aldıktan sonra
memleketine döndü.
İnsanlara İslâm dîninin emir ve yasaklarını anlattı. Amasya’da Hak âşıkları yetiştirdi. Fâtih Sultan
Mehmed Hanın oğlu Şehzâde Bâyezîd Amasya vâlisiyken Çelebi Halîfe’ye haber gönderip duâ istedi.
Çelebi Halîfe Şehzâde Bâyezîd’e duâda bulundu. Şehzâde Bâyezîd sultan olunca Çelebi Halîfe’yi
İstanbul’a dâvet etti. İstanbul’a gelen Çelebi Halîfe, yıllarca İslâmiyete hizmette bulunup çok talebe
yetiştirdi. Sultan İkinci Bâyezîd Han onu iki defa ziyâret edip duâsına kavuştu. Sultan İkinci Bâyezîd
Han, Çelebi Halîfe’yi kırk talebesiyle birlikte Medîne-i münevvereye gönderdi. O sıralarda vukû bulan
zelzele ve veba tehlikelerinin kalkması için Resûlullah efendimizin huzurunda duâ etmelerini istedi.
Daha sonra, yapılan duâların kabul olduğu görüldü. 1493 (H.899) senesinde Hicaz’da Mekke-i
mükerreme yolunda vefât etti. Vasiyeti üzerine Tebük Korusu denilen ve hacıların yol güzergâhı olan
bir yere defnedildi.
Çelebi Halîfe’nin yetiştirdiği talebelerinin en gözdesi Sümbül Sinân Efendidir. Sümbül Sinân Efendi,
hocasının vefâtında vasiyeti üzerine yerine geçti ve kızı Safiyye Hâtun ile evlendi. Sümbül Sinân
Efendi de İstanbul’un meşhur evliyâsından Merkez Efendiyi yetiştirdi. Çelebi Halîfe birçok kıymetli eser
yazdı.
Eserleri:
1) Tefsîr-i Sûre-i Fâtiha, 2) Şerhu Erbe’îne Hadîsen Kudsiyyen, 3) Şerhu Erba’în-i Nevevî, 4)
Zübdetü’l-Esrâr, 5) Cevâhirü’l-Kulûb, 6) Risâle-i Etvâr, 7) Risâle-i Sâd Kelime-i Sıddık-i Ekber, 8)
Risâle-i Fakriyye.

Çelebizade İsmail Asım Efendi

Osmanlı şeyhülislâmı, vak’anüvis, fıkıh âlimi. 1685 senesinde İstanbul’da doğdu. Küçük Çelebizâde
olarak tanınır. Babası İkinci Mustafa Han devri reîsülküttaplarından Mehmed Efendidir. İsmâil Efendi,
İstanbul’daki medreselerde ve şeyhülislâm Ebezâde Abdullah Efendiden aklî ve naklî ilimleri tahsil
edip mülâzım oldu.
1708’de Kenânpaşa Medresesinde müderris (profesör) oldu. 1719’da Arifiye Medresesine tâyin edildi.
1723’te Reşid Mehmed Efendinin yerine vak’anüvisliğe getirildi. Bu arada derecesi yükseltilerek Molla
Gürânî Medresine müderris oldu. 1729’da müderrislik derecesinin en yükseği olan Süleymâniye
Medresesine tâyin edildi. 1732 senesinde Kudüs pâyesiyle Yenişehir-i Fener kâdılığına tâyin oldu.
Bursa ve Medîne kâdılıklarında bulundu. 1748 (H. 1161)de İstanbul kâdılığına yükseltildi. 1757’de
Anadolu Kazaskerliğine bir müddet sonra da, Rumeli Kazaskerliğine getirildi. 1759 senesinde yetmiş
dördüncü Osmanlı şeyhülislâmı oldu.
Bu yüksek vazîfeyi sekiz ay kadar adâlet ve doğrulukla yürüttü. Bu vazîfedeyken 1760 (H. 1173)
senesinde İstanbul’da vefât etti. Kabri, Molla Gürânî Mahallesindeki medresenin bahçesindedir.
Çelebizâde İsmâil Âsım Efendi, aklî ve naklî ilimlerde derin âlim ve güzel ahlâk sâhibi bir kimseydi.
Nazım ve nesirde de yüksek derece sâhibiydi. Arabî, Fârisî ve Türkçe yazdığı birçok kıymetli şiirleri
vardır. Bu şiirlerinde Nâbi ve Nedim tarzını devam ettirmiştir. Daha çok ahlâkî şiirler yazmıştır. Âzerî
Edebiyâtıyla da ilgilenmiş ve birçok Âzerî şâire nazîreler yazmıştır.
Eserleri:
Çelebizâde Âsım Târihi: Râşid Târihi’nin zeyli olup 1722-1733 seneleri arasındaki Osmanlı târihi ile
ilgili olayları anlatır.
Dîvân: Arabî, Fârisî ve Türkçe şiirlerinin toplandığı kitabı. 1851’de İstanbul’da basılmıştır.
Hitay Seyahatnâmesi: Tercümedir.
Münşeât: Yazdığı mektuplarıdır.
Târih-i Nevâdir-i Çin-i Maçin Tercümesi.

Biri sizi anmıyor olabilir!

Kulakta, ''vızıltı, zil çalması, şelale akması, tıslama, cırcır böceği sesi'' gibi tarif edilen kulak çınlaması, her zaman birinin sizi andığı anlamına gelmiyor
Kulak Burun Boğaz Uzmanı Prof. Dr. Alp Demireller, AA muhabirine yaptığı açıklamada, işitme yollarında yer alan sinir hücrelerinin, işitme kaybı sonucu bir elektriksel aktivite ürettiklerini ve bunun beyin tarafından çınlama sesi olarak algılandığını söyledi.

Çocuklar da dahil olmak üzere her yaşta görülebilen rahatsızlığın yaş arttıkça görülme sıklığının fazlalaştığını belirten Prof. Dr. Demireller, çınlamanın nedenlerini şöyle açıkladı:
''Kulak yolundaki yabancı cisimler, kulak kiri, orta kulakta sıvı toplanması, enfeksiyon, kulak zarı ve orta kulak kemikçiklerinin hastalıkları, yaşlılığa bağlı çınlamalar, gürültüye maruz kalma, kulağa zararlı ilaç kullanımı (bazı antibiyotikler ve romatizma ilaçları, uzun süre aspirin kullanımı gibi), 'meniere' hastalığı, nadir karşılaşılan sinir tümörleri, hormonal değişiklikler (hamilelik, menopoz, tiroid disfonksiyonu), baş ve boyun bölgesindeki damar genişlemeleri çınlamanın nedenleri arasındadır.''

Prof. Dr. Demireller, sebep her ne olursa olsun kulakta ''vızıltı, zil çalması, şelale akması, tıslama, cırcır böceği sesi'' gibi tarif edilen kulak çınlamasının, işitme kaybına neden olabilecek problemlerin habercisi olabileceği, bu nedenle hafife alınmaması ve mutlaka bir hekime başvurulması gerektiğini bildirildi.

NASIL TEDAVİ EDİLİYOR?
Prof. Dr. Demireller, vakaların çoğunda özel bir tedavinin bulunmadığını kaydederek, öncelikle ayrıntılı hikaye alınarak fizik muayene ve tetkikler yardımıyla sebebin bulunmaya çalışılması gerektiğini ancak buna rağmen kulak çınlamasının nedeninin çoğu zaman bulunamadığını söyledi.

Neden ortaya konulmamış olsa da bazı durumlarda ilaçların etkili olduğunu anlatan Prof. Dr. Demireller, ''Ancak çoğu ilacın etkinliği yüzde 50'yi geçmemektedir. Çınlama özellikle çevre sessiz olduğu zaman rahatsız edicidir. Bu koşullarda alçak sesle müzik dinlemek gibi sürekli ama rahatsız etmeyecek bir ses üreterek kişinin kulak çınlamasını unutması önerilir. İşitme azlığı olan kişilerde bazen çınlamanın kullandıkları işitme cihazı tarafından da azaltıldığı söylenmektedir'' dedi.

Prof. Dr. Demireller çınlama rahatsızlığı olan kişilerin şunlara dikkat etmesi gerektiğini dile getirdi:
''Yüksek sesli müziğe maruz kalınmamalı. Kan basıncı sürekli kontrol ettirilmeli. Toz alımı kısıtlanmalı, yani tozlu ortamlardan mümkün olduğunca uzak durmalı. Sinir sistemine uyarıcı etkisi olan kahve, kola ve sigaradan uzak durmalı. Günlük egzersizlerle kan akımı düzenlenmeli. Şeker hastalığı, hipertansiyon gibi sistematik hastalığı bulunanlar bu hastalıklarının tedavisine mutlaka uymalı, çünkü bu, tüm organlar gibi kulak sağlığı için de önemlidir.''

AA

29 Mayıs 2011 Pazar

Sultanahmet'i internette üç boyutlu gezebilirsiniz

''3D Sultanahmet'' uygulaması ile Sultanahmet Bölgesi, Google Earth üzerinden sanal ziyarete açılıyor
Sultanahmet Turizm ve Yatırımcıları Derneği (SUYAD) ile 3DLocationEarth.com işbirliğinde gerçekleştirilen ''3D Sultanahmet'' uygulaması ileSultanahmet Bölgesi, Google Earth üzerinden sanal ziyarete açılıyor.

3DLocationEarth.com'un yazılı açıklamasına göre, bölgenin, Topkapı Sarayı'dan Ayasofya'ya, Yerebatan Sarnıcı'ndan Sultanahmet Camisi'ne kadar önemli tarihi eserlerini 3 boyutlu modelleyen 3DLocationEarth.com, şu ana kadar SUYAD üyesi 50'ye yakın otel ve restoranı da üçüncü boyuta taşıdı. Modellenen binalar, Google Earth sistemine aktarılarak, dünyanın her yerinden görülmesi sağlandı.

Açıklamada görüşlerine yer verilen SUYAD Başkanı Kaan Koç, projenin, bölgedeki turistik tesislerin satışlarına da fayda getireceğine inandıklarını belirterek, projeye ilişkin şu bilgileri verdi:

''Bu uygulama sayesinde dünyanın herhangi bir noktasından internete giren bir kişi, bölgemizde hangi tarihi ve kültürel eserler olduğunu, havalimanından Sultanahmet'e nasıl gelebileceğini, hangi otellerde kalıp hangi restoranlarda yemek yiyebileceğini, nerelerde eğlenebileceğini, kısacası Tarihi Yarımada'ya geldiğinde gününü nasıl geçirebileceğini önceden planlayabilecek. Sistemin en önemli avantajlarından birisi de 3 boyutlu ziyaret ettiği otelde, o anda doğrudan rezervasyon yaptırabilecek. Bu sayede arada komisyon alan herhangi bir kurum olmadığı için daha uygun fiyatlarla tatilini yapabilecek.''

3DLocationEarth.com Genel Müdürü Aybars Görpe de alışılagelen tanıtım ve pazarlama mecralarına nazaran uygun maliyetlere sahip olan bu uygulamayı, Sultanahmet Bölgesi ve Sirkeci Oteller Bölgesi örneğinde olduğu gibi, hem İstanbul'un hem de tüm Türkiye'nin önemli turizm merkezlerinde de gerçekleştirmeyi hedeflediklerini belirtti.

Turistik tesislerin bir araya gelerek bölgelerini bir bütün olarak sunması gerektiği görüşünü paylaşan Görpe, bu sayede tesislerin kendilerini, birbirlerini ve bölgelerini birlikte tanıtıp pazarlayarak marka olmayı daha kolay başarabileceklerini kaydetti.



haberturk

Şifrenizi keylogger'lardan korumanın yolları!

Şifrenizi kaptırmamak için siz hangi önlemleri alıyorsunuz bilemeyiz ama bu 4 önlemi mutlaka alın!
Keylogger'lar, bilgisayarlar için günümüzde önemli bir tehdit oluşturan araçlardan. Bunun nedeni ise keylogger'ların bilgisayarımıza zarar vermekten öte, kişisel bilgilerimizi, şifrelerimizi, kredi kartı numalarınızı çalmayıamaçlaması.

Keylogger'lara karşı korunmanınbirçok yolu var, ancak hiçbir korunma yolu kusursuz olmadığından dikkati elden bırakmamalısınız. İşte güvenliğinizi artıracak, şifrenizi kötü niyetli ellere kaptırmayı engelleyecek bazı ipuçları.

Firewall kullanın: 
Keylogger'lar birçok durumda topladığı bilgileri bir üçüncü partiye göndereceğinden, ağ kullanımınızı çok yakından izlemek onu ortaya çıkarabilir. Ancak bu işlem, bant genişliğinin oldukça arttığı günümüzde çok zor olabilir.

Bir Firewall kullanarak keylogger'lara karşı etkili bir savunma sağlayabilirsiniz. Firewall'lar bir program dışarıya veri göndermek istediğinde sizden izin isterler veya bir uyarı gösterirler. Bu sayede birçok keylogger tehdidini savuşturmanız mümkün hale gelir.

Firewall kullanmak, güvenliğinizi tamamen garantiye almasa da güvenliğinizde önemli bir yer tutmaktadır.



Yazılımlarınızı güncel tutmanız çok önemli
Parola yöneticisi kullanın: Keylogger'lar oldukça basit programlardır, tüm yaptıkları klavyede bastığınız tuşları bir üçüncü partiye göndermektir. PC'sinde keylogger bulunan bir kullanıcı, hesabı çalınana kadar bundan haberi olmayabilir.

Keylogger'ların zayıf noktası ise yazılmayan şeyleri elde edememeleridir. Bu nedenle LastPass gibi bir parola yöneticisinden faydalanmanız, güvenlik seviyenizi artıracaktır.

Yazılımlarınızı güncel tutun: Keylogger'lar, diğer tüm zararlılar gibi bir takım açıkları kullanarak sisteminize sızabilirler. Örneğin Adobe Flash'ın başı, geçmişte uzaktan kod çalıştırmaya izin veren bir açıkla dertteydi. Eğer sisteminizi ve kullandığınız yazılımları güncel tutmuyorsanız, onu saldırılara karşı açık bir halde bırakıyorsunuz demektir.

Parolalarınızı sık sık değiştirin: Parolalarınızı sıkça değiştirmek, bir keylogger saldırısında alacağınız hasarı en düşük seviyeye düşürecektir. Parolalarınız çalınmış olabilir, ancak tek hedef siz değilseniz bu parolalar hemen kullanılmayacaktır.



chip

Bellek kartı hızı önemli mi?

Cep telefonunuzda kullandığınız MicroSD'nin sınıfı ne kadar önemli? İşte bunun cevabı...
Ne yaptığınıza göre değişmekle beraber, Class 2'nin üzerindeki
kartlar size performans artışı kazandırmayabilir.
Android telefonunuzda hangi tür Micro SD kartı kullandığınızın bir önemi var mı? Micro SD kartları, sınıf (class) değerlerine göre performanslarında önemli farklara sahipler. Ancak performans, belirli durumlarda kendini hiç fark ettirmeyebilir.

Örneğin bir saniyede birkaç resim çeken bir DSLR için yüksek bir seviyeye sahip bellek kartı önemli bir performans artışı sağlayabilir. Ancak Android cihazınız, kartınızın yazma özellikleri üzerinde muhtemelen büyük bir yük oluşturmayacaktır.

Android cihazınızı USB depolama aygıtı olarak kullanmıyorsanız, veya App2SD gibi yazılımlarla uygulamaları SD karta taşımıyorsanız, bir Class 2 karttan Class 4 karta geçmek, size çok şey kazandırmayabilir.

chip

28 Mayıs 2011 Cumartesi

Johann Sebastian Bach

Bestecinin 1748 tarihli Haussmann tarafından yapılan portresi.

Johann Sebastian Bach (21 Mart,1685 - 28 Temmuz,1750) dünyaca ünlü Alman klasik müzik bestecisi ve orgcudur.



Johann Sebastian Bach'ın Hayatı

Bach ailesi

Hemen hemen bütün bireyleri müzisyen olarak yetişmiş ve yüzyıllarca sürmüş uzun bir sülâlenin en yüksek doruğunu oluşturan Johann Sebastian Bach’ı yalnızca soyadı ile “Bach” olarak anabiliriz. Çünkü bu kocaman ailenin öteki üyeleriyle karşılaştırılamayacak kadar büyük bir sanatçı olmuştur. Bach ve ailesi 16. ve 17. yüzyıllar boyunca hep müzisyenler yetiştirmişlerdir. Sanki dedelerden torunlara dek bütün aile bireyleri birbirine müzik ile bağlanmıştı diyebiliriz.
Bach ailesinin bilinen en eski bireyi Veit Bach 1555’de doğup 1619’da ölmüştür. Fırıncı ve değirmenci idi. Gotha yakınlarındaki Wechmar köyündendir. Bir aralık Macaristan’a gitmiş fakat oradaki Katolikler arasında kendi Protestanlığından dolayı tedirgin olarak yine köyü Wechmar’a dönmüştür. “Cytringen” denen küçük bir lavta çalardı.
Veit Bach’ın oğlu Hans Bach, aşağı – yukarı 1580’de doğup 1626’da vebaya tutularak ölmüştür. Halıcı ustasıydı. Aynı zamanda köy çalgıcılığı yapardı. Şen, neşeli bir adamdı. Bunun oğullarından biri, Christoph Bach (1613-1661) Erfurt ile Arnstadt’da müzisyendi. Hans’ın ikiz oğullarından Johann Ambrosius (1645-1695) Erfurt ile Eisenach’da kemancıydı. Johan Sebastian Bach ise Johan Ambrosius’un oğludur. Bach ailesi o kadar çok müzisyen yetiştirmiştir ki “Bach” demek sanki müzisyen demek olmuştu. Bach ailesi aralarında sık sık toplanır ve müzik toplantıları yaparlardı. Bu toplantılara Bach ailesinden 120 kadar birey geldiği olurdu. İçlerinden hiçbiri varlıklı değildi, zaten ihtiyaçları da yoktu.

Eisenach (1685-1695), Ohrdruf (1695-1700) ve Lüneburg (1700-1702) yılları

Johann Sebastian Bach, 21 Mart 1685’de doğdu, dokuz yaşında iken annesini, on yaşında iken de babasını kaybetti. Bunun üzerine ağabeyi olan Orgcu Johann Christoph Bach, öksüz kalan kardeşini büyütme görevini üstlendi. J.S.Bach, Lüneburg’daki Mattehaus kilisesine soprano olarak girdiğinde henüz 15 yaşındaydı. O sırada besteci Georg Böhm Lüneburg’da Johannes Kilisesinin Orgculuğunu yapıyordu. J.S.Bach bu ustadan çok yararlandı. Bach’ın org için yazdığı ilk eserler Böhm’ün etkileri görülür.
J.S.Bach bilgisini arttırmaya o kadar hevesliydi ki Lüneburg’da bulduğu olanaklarla yetinemeyerek büyük bestecilerin eserlerini dinlemek için Hamburg’a kadar yürüyerek yolculuk yapmayı göze aldı ve orada Brunckhorst’un yönettiği saray müzisyenlerini dinleyerek sanat gereksinimini karşılamaya çalıştı.

Weimar (1703), Arnstadt (1703-1707), Mühlhausen (1707-1708)

Bach’ın üstlendiği ilk ciddi görev Saksonya-Weimar dükünün orkestrasında kemancılık görevidir. Bu orkestradaki müzisyenler Macar kıyafetleri giyerlerdi. Elbet Bach’da öyle yaptı. Bu görevinden aynı yıl çıktı ve Arnstadt’da orgcu oldu. Bu görevde orgu kendi kişisel biçimine göre çalışı kilise yönetiminin hoşuna gitmiyordu ve “Cemaati şaşkına döndürüyorsunuz” şeklinde eleştiriler alıyordu. 1705/1706’da, tanınmış orgcu Bextehude’yi dinlemek ve her türlü müzik etkinliklerinden haberdar olmak için Lübeck’e gitti. Ancak bu yolculuğunda izin süresini geçirdiği için Arnstadt’daki efendiler onu şiddetle kınadılar. Bununla birlikte belki de dehasını biraz sezmiş olduklarından pek ileri varmayı göze alamadılar.
Oysa Bach 1707’de onları yüzüstü bırakıp Mühlhausen’deki Blasius kilisesinin orgculuğunu yapmak için Arnstadt’ı terk etti ve burada kaldığı sıralarda kendi akrabası olan Maria Barbara ile evlendi.