12 Mayıs 2011 Perşembe

Aşık Ömer

On yedinci yüzyıl halk şairlerinden. Doğum yeri ve tarihi kesin olarak bilinmemektedir. 1630 yılında
doğduğu tahmin edilmektedir. Şiirlerinden birinde “Vatan-ı aslimiz Aydın ilidir.” diyen şairin bir ordu
şairi olduğu ve Bursa, Varna, Bağdat, Sinop ve Kırım gibi pekçok yeri dolaştıktan sonra, ailesi ile
birlikte Konya’nın Hadim ilçesine bağlı Gözleve’ye yerleştiği tahmin edilmektedir. İstanbul’da 1707
yılında vefat ettiği ve Yemiş İskelesinde bir türbeye gömüldüğü rivayet edilir.
Aşık Ömer, halk şairleri arasında en çok okunan ve kendisinden sonra gelenlerin isminden çok
bahsettikleri bir şairdir. Eserlerinden onun iyi bir tahsil gördüğü ve Farisi bildiği, Mevlana’nın
Mesnevi’sini, Hafız’ın Divan’ını okuduğu anlaşılmaktadır. Şiirlerinde Kuloğlu, Kayıkçı Mustafa gibi
şairlerin tesirleri görülmektedir. Hece vezninden başka, zaman zaman aruzla da şiir yazmıştır. Aşıkane
ve sufiyane mahiyetteki bazı manzumeleri bir tür ilahi gibi uzun zaman tekke ve zaviyelerde terennüm
edilmiştir. Asker ocağında bulunması sebebiyle, hem serhat boylarının serbest ve maceralı hayatını,
yaşayarak dile getirmiş, hem de klasik şiirin mecaz, vezin, kafiye, mazmun ve edebi sanatlarını
kullanarak o çevrelerin havasını yansıtmıştır. Bazı şiirlerinde Adli mahlasını kullanmıştır. Bir köy ve
aşiret şairi olmadığı için, şiirlerinde Karacaoğlan’da bulunan açık lisana hiç ulaşamamıştır. Ancak 18.
yüzyıl ile birlikte devrin diğer şairleri divan şiirinde başlayacak olan mahallileşme cereyanına tesiri
vardır. Bunun yanında divan şiirinin bu kabil şairlere tesirini söylemek lazımdır. Zaten 17. asrın ikinci
yarısından sonra, divan ve halk şiiri arasında bir yakınlaşma görülmektedir. Aşık Ömer’i bu cepheden
görmek lazımdır. Kelime kullanmakta, kafiye biçiminde usta bir şairdir. Geriye bırakmış olduğu 2
binden fazla şiirle Türk Edebiyatında en çok yazan şairlerden biri olmuştur. Divan’ı 1872 yılında Aşık
Ömer Divanı adı ile tertib edilmiştir. Aşağıdaki dörtlükler onun İstanbul Destanı'ndan alınmıştır:
Coşkun sular gibi çağladım aktım,
Bülbül gibi ah u efganımız var.
Şadırvan altlarında seyrine baktım,
Ahırkapusu'nda seyranımız var.
Cibali’de içtim aşkın dolusun,
Baştanbaşa seyreyledim yalısın,
Tüfekçiler zapteylemiş delisin,
Unkapanı gibi mizanımız var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder