16 Mayıs 2011 Pazartesi

Buhurdan

Alm. Rauchergefass (n), Fr. Encensoir (m.), İng. Censer. İçinde buhur yakılan kap. "Buhur" (tütsü)
kelimesiyle, Farsça mekân (yer) ismi yapan "dân" ekinden türetilmiştir. Ateşliğe ateş konarak kokulu
ağaçlar ve buhur çubukları yakılan ayaklı ve mâdenî kaplar olup, kapakları üzerinde dumanın çıkması
için zarîf oymalı delikler vardır.
Her devirde çok değişik örnek ve biçimlerde gözü okşayacak şekilde yapılan buhurdanlar ateşlik ve
külah olmak üzere iki kısımdır. Buhurdanların altlarına konan tabloya da buhurdan tablası denirdi.
Bunların üzeri kıvrık dal motifleri ile süslenirdi.
Altın, gümüş, bakır, pirinç, porselen, fayans ve topraktan çeşitli şekillerde yapılırdı. İstanbul’da daha
çok mâdenî olanları yapılır ve adına da "tombak" denirdi. Şam ve Yemen’de yapılanları daha
meşhurdur. Arap buhurdanları daha büyük ve daha süslü olup, bunlar hem kandil gibi asılabilir hem de
yere koyulabilirdi.
Toprak ve gümüş üstüne kurşunla, nakış işleme tekniğiyle yapılan ve herbirinin ayrı bir hikâyesi olan,
üzerinde çok değerli taşlar bulunan, Türk buhurdanlarının en güzel örnekleri, Topkapı Sarayındadır.
Buhur olarak öd ağacı, amber, günlük, sandal ağacı gibi yandığı zaman güzel koku veren şeyler
kullanılırdı. Öd ağacı bâzan dal hâlinde, bâzan da tozu gülsuyu ile hamur yapılarak kalem veya levha
şeklinde kurutulur; câmi, mescid, tekke ve evlerde, mevlid, cenâze ve benzeri dînî toplantılarda
yakılırdı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder