17 Şubat 2011 Perşembe

Abduh

Mısırlı yazar ve din adamı. İsmi Muhammed Abduh olup, Abduh diye meşhur olmuştur. 1849'da
Mısır'da doğdu. 1905'te yine burada öldü. İlk tahsiline Tanta'da başladı. Bir müddet sonra medreseyi terk ederek köyüne döndü ve ziraatle meşgul oldu. Babasının ısrarı ile tekrar tahsile başladı. 1866'da Kahire'ye giderek Cami-ül-Ezher Medresesine girdi. Bu sırada tasavvufla meşgul oldu. 1872'de Ehl-i sünnet itikadına aykırı sözleri yüzünden İstanbul'dan kovulup, Mısır'a gelen Cemaleddin Efgani ile tanışıp, onun derslerine devam etti. Onun din ve siyasette ıslah adını verdiği reformcu fikirlerinin
tesirinde kaldı. Bu suretle İslam alimlerinin nakli esas alıp, aklı onun hizmetçisi yapan yolundan ayrıldı. Bundan sonra dini meselelerde İslam alimlerine bağlı kalmadan kendi görüşüyle konuşmaya ve hüküm
vermeye başladı. Fransızcayı öğrenerek bu dille yazılmış eserleri okudu. Avrupalı müsteşriklerin (doğu ilimleri ile uğraşan Avrupalıların) tesirinde kaldı. Felsefi fikir ve yorumlarla yazılmış kitaplara yöneldi.
Mısır'da kaldığı müddetçe hiç ayrılmadan, devamlı Cemaleddin Efgani'nin konferanslarını takib eden
Abduh, kitaplar neşretmeye ve Mısır'ın önde gelen gazetelerinden El-Ahram'da yazılar yazmaya
başladı. 1879'da Dar-ül-ulum'a hoca olarak tayin edildi. Aynı yıl içinde dini ve siyasi konulardaki zararlı
fikirleri sebebiyle hocası Cemaleddin Efgani Mısır'dan sürülünce, o da köyüne gönderildi. Hidiv İsmail
Paşa çekilip, Hidiv Tevfik Paşa iktidara gelince, Muhammed Abduh önce Matbuat Gazetesi
yazarlığına, daha sonra da tahrir heyeti reisliğine (başyazarlığa) tayin edildi.
1881'de meydana gelen Arabi Paşa isyanı ile alakasının görülmesi sebebiyle, önce hapsedildi,
1882'de de Mısır'dan çıkarıldı. Beyrut'a geldi. Fikirlerini yaymak için faaliyetlerde bulunduysa da,
kendisine buradaki Ehl-i sünnet alimleri fırsat vermediler. Sonra Cemaleddin Efgani'nin daveti üzerine
Paris'e gitti. 1884 yılı başında buluştular. Hocasıyla birlikte El-Urvet-ül-Vüska adıyla bir cemiyet
kurup, bu isimle bir de gazete çıkardılar. Gazetenin, İslam dünyasında Arap milliyetçiliği fikirlerinin
uyandırılmasında büyük tesiri oldu. Sekiz ay sonra gazetenin yayını durdurulunca, Efgani ile Abduh
gizli konferanslar vererek, fikirlerini yaymak üzere birbirlerinden ayrıldılar. Tunus'a giden Muhammed
Abduh, burada fikirlerinin propagandasını yaptı. 1885'te Beyrut'a döndü ve üç buçuk sene kalarak
Tevhid Risalesi'ni yazdı.
Bazı kimselerin arabuluculuğuyla affedilen Abduh, 1888'de tekrar Mısır'a döndü. Hidiv Tevfik Paşa
hükumeti onun zararlı fikirlerini bildiği için, mahkeme memurluklarında vazifelendirdi. Bir müddet sonra
Cami-ül-Ezher Medresesi idare heyetine girdi. İlk iş olarak ders programlarını değiştirdi. Üniversite
kısmındaki dersleri kaldırdı. Daha önce, Mason Reşid Paşanın tanzimat ile Osmanlı medreselerinde
yaptığı gibi lise ve orta kısmındaki kitabların yüksek sınıflarda okutulmasını sağlayarak eğitim ve
öğretimdeki kaliteyi düşürdü. Hocası ile masonluğa da giren Abduh, masonluğun Ezher'e girmesini
temin etti. Bütün dinlerdeki insanların kardeş olduklarını iddia etti. 1899'da İngilizlerin desteği ile Mısır
müftiliğine getirildi. Bu sırada banka faizinin caiz olduğuna dair fetva verdi.
İbn-i Teymiyye'nin zararlı fikirlerine sıkı bağlılığı bulunan Abduh, mezheb imamlarını taklitten (onların
sözlerine bağlanmaktan) kurtulmayı ve serbest bir akılla hareket edilmesini istedi. Medeniyet-i
İslamiyye
kitabının müellifi (yazarı) Corci Zeydan onun hakkında: "Öncekilerin sözlerine bağlanmamış,
onların koyduğu kaidelere değer vermemiştir." der.
Abduh, ayet-i kerimelere batılılaşmaya uyacak şekilde kendi aklına göre mana vererek tefsir alimlerine
muhalefet etti. Fil suresinde bildirilen Ebabil kuşlarına "sivrisinek", attıkları taşlara "mikrop" dedi. Musa
aleyhisselamın asası ile denizi yarma mucizesini med ve cezir hadisesidir diye tevil etti. Zilzal
suresindeki "Zerre ağırlığında hayır yapan, karşılığına kavuşur." mealindeki ayet-i kerimeyi tefsir
ederken; "Müslüman olsun, kafir olsun, salih (iyi) amel işleyen herkes Cennet'e girecektir." diyerek
Ehl-i sünnet alimlerinden ayrıldı. Ayet-i kerime ile göke çıkarıldığı bildirilen hazret-i İsa'nın öldüğünü ve
ruhunun göke çıkarıldığını iddia etti. Kur'an-ı kerimden sonra İslamiyette en kıymetli kitaplar olan
Sahih-i Buhari ve Müslim'deki bazı hadis-i şeriflerin zayıf veya uydurma olduğunu söyleyerek
binlerce hadis alimine muhalefette bulundu. Asırlarca, medreselerde matematik, mantık, tarih ve
coğrafya dersleri okutulduğu halde, İslam alimlerinin bu ilimlerden haberleri olmadığını, İslamı
anlayamadıklarını söyleyerek, onları gözden düşürmeye çalışdı. Önce geçen İslam alimlerinin
büyüklüğünü, üstünlüğünü anlayamadı. Her şeyi ben bilirim tavrı içerisine girdi. İslam alimlerinin din
gayreti sebebiyle mes'eleleri kılı kırk yararcasına incelemelerini beğenmedi.
Abduh'un reformcu fikirleri, selefilik adıyla talebeleri ve sevenleri tarafından günümüze kadar devam
ettirilmişdir. Bugün mezhepleri birleştirme ve mezheb sahibi alimler gibi dinde kendilerini yetkili
görmek, Abduh'un hayranlarının en bariz (açık) hususiyetlerindendir.
Abduh'un fikirleri, talebelerinden bilhassa Reşid Rıza tarafından yayıldı. Yazdığı Tefsir-i Menar, Reşid
Rıza tarafından tamamlanıp neşredildi. Reşid Rıza'nın, mezheb taklidini reddeden El-Muhaverat isimli
kitabı, Ahmed Hamdi Akseki tarafından Mezheblerin Telfiki ve İslamın Bir Noktaya Cem'i adıyla ilk
defa Türkçeye tercüme edildi. Aynı eser son olarak Hayreddin Karaman tarafından neşre hazırlanmış
ve Diyanet İşleri Yayınları arasında yer almıştır.
Abduh'un zararlı fikirleri, selahiyetli alimler tarafından reddedilmiştir. Muhammed Hüseyin Zehebi, Ebu
Hamid bin Merzuk, Yusuf Decvi, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, Zahid-ül-Kevseri, Muhammed
Hamdi Yazır ve Ahmed Davudoğlu bunların önde gelenlerindendir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder