24 Şubat 2011 Perşembe

Abdülaziz Han

Osmanlı padişahlarının otuz ikincisi. Sultan İkinci Mahmud’un ikinci oğlu ve İslam halifelerinin doksan
yedincisidir. 1830 yılında doğdu. Annesi Pertevniyal Sultan Hanımdır. İyi bir tahsil görerek yetiştirildi.
Sultan Abdülmecid Hanın vefatından sonra 1861 yılında, 32 yaşında padişah oldu.
Abdülaziz Han, güçlü kuvvetli, ata sporlarından güreşe, ciride, ava meraklı, kahraman yapılı bir
hükümdardı. Halk kendisini sevmekte, ikinci bir Yavuz olarak görmekteydi. Üzerinde durduğu en
mühim mesele ordu ve donanmanın yeniden tanzim edilmesi, yeni usullere göre tekamül ettirilmesiydi.
Avrupa’dan elde edilen kredilerin pek çoğu bu sahada sarf edildi. Donanma, dünyanın sayılı
donanmalarından birisi oldu. Nizamiye, ihtiyat, redif ve müstahfız adıyla 700.000’i aşkın askeri bir
kuvvet hazırladı. Bunların top ve tüfek ihtiyaçları için de modern tesisler kurdurdu.
Sultan Abdülaziz Han, zeki, anlayışlı ve dünya siyasetine vakıf olduğu için saltanatının ikinci yılında
(1863) Mısır’ı ziyaret etti. Kalabalık bir heyetle beraber, Mısır’a yapılan bu gezi çok gösterişli oldu.
Yavuz Sultan Selim’den sonra Mısır’a gelen ilk Osmanlı sultanına halk çılgınca sevgi gösterilerinde
bulundu. Sultan Abdülaziz, Kahire’yi at üstünde dolaştı. Bu seyahat Mısır halkının Hilafet makamına
olan bağlılığının güçlenmesini sağladı.
1867 yılında Paris’te açılan büyük bir sergiyi görmek için imparator Napolyon’un davetini kabul ederek
Fransa’ya gitti. Oradan, İngiltere, Belçika, Almanya, Avusturya, Macaristan yoluyla memlekete döndü.
Bu seyahatlerinde Fransa imparatoru Üçüncü Napolyon, İngiltere Kraliçesi Victoria, Belçika Kralı İkinci
Leopold, Prusya Kralı Birinci Wilhelm, Avusturya İmparatoru ve Macaristan Kralı Birinci
Fransuva-Josef, Romanya Prensi Birinci Karol ile görüştü. Sekiz ülkeye gitti. Beş hükümdarla görüştü.
Balkanlarda Rusya ve diğer devletlerin desteklemesi ile çıkan isyanlar, devrinin en mühim
hadiselerindendir. Rumeli ve Girit’teki gayri müslim halkın ayaklanmaları devletin başına büyük gaileler
açtı. Karadağ, Sırp, Bulgar ve Girit isyanları ile hükümet hem nüfuz, hem de mali bakımdan kayıplara
uğradı. Karadağ’a yapılan savaşlar kazanılarak bu mesele bir müddet için kapandı. Sırbistan’da bazı
kalelerdeki askerlerin geri çekilmesi ile anlaşma yapıldı. Girit’teki isyan, başarılı bir askeri harekat ile
bastırıldı.
Mahmud Nedim Paşanın sadareti, hem dışta hem de içte devletin itibarının sarsılmasına sebeb oldu.
Tarafdarı olduğu Rus Sefiri İgnatiyef’in tavsiyeleri ile hareket eden Mahmud Nedim Paşa, aldığı
kararlarla Avrupa devletlerinin tepkisini çekti. Bilhassa devletin senelik ödediği borcunu beş sene
müddetle ödenmeyeceğini bildirmesi üzerine Avrupa’da Osmanlılar aleyhine gösteriler yapılmasına yol
açtı. Zaten Rusya’nın da istediği buydu. Nitekim, Ruslar bu karışıklıktan faydalanarak Balkanlarda
Panislavizm propagandasını yaygınlaştırıp büyük huzursuzluklar çıkardılar. 1875 yazında
Bosna-Hersek’te isyanlar çıktı. Bunu Rusya’nın teşviki ile 1876’da Sırbistan’ın Osmanlı Devletine
savaş ilanı takip etti. Osmanlı Devleti sıkıntılar içinde olmasına rağmen Sırbistan’ı kısa sürede mağlub
etti. Ardından Bulgaristan’da karışıklıklar çıktı ise de mahalli kuvvetlerle bastırıldı.
Sultan Abdülaziz Han, Balkanlardaki tehlikeli gelişmeyi önlemeye çalışırken daha önce görevlerinden
azl edilmiş bulunan Hüseyin Avni, Midhat, Mütercim Rüşdi paşalar ile Hasan Hayrullah Efendi ihtilal
hazırlığı yapıyorlardı. Bilhassa Hüseyin Avni Paşa, Mahmud Nedim Paşa tarafından azledilip,
sürüldüğü için padişaha kin bağlamıştı. “Kinim dinimdir” diyen bu adam, padişahı tahttan indirip
öldürmeye karar verdi. Londra’ya gidip İngilizlerle bu işi planladı. İkinci adam olan Midhat Paşa ise,
batı kültüründen ve din bilgilerinden tamamen yoksun birisiydi. Tuna valiliği zamanında yaptığı işler,
bilhassa İngilizler tarafından reklam edilerek şişirilmişti. İçki masalarında devlete ait kararlar alırdı.
Memleketi kurtaracak tek insanın kendisi olduğuna inanırdı (Bkz. Midhat Paşa).
Hüseyin Avni, Midhat, Mütercim Rüşdi ve Süleyman paşalar, padişahın tahttan düşürülmesi için geniş
bir propagandaya giriştiler. Halkın gözünde Sultan’ı küçültmek için çeşitli iftiralar yaydılar. 30 Mayıs
1876 Cuma günü sabahı, saat 04.30’da harekete geçtiler. Taşkışla’dan gelen taburlarla, Mekteb-i
Harbiyyenin 300 kadar talebesi, Dolmabahçe Sarayını çevirdi. Donanma da deniz tarafını kontrol altına
aldı. Sultan Abdülaziz Han kayıkla alınıp, Topkapı Sarayına götürülerek, Sultan Üçüncü Selim Hanın
şehid edildiği odaya hapsedildi. Sonra Fer’iyye Sarayına götürüldü.
4 Haziran 1876’da Avni Paşa, çoktan planlamış olduğu cinayeti saraydan elde ettiği adamlarına
yaptırdı. Cezayirli Mustafa Pehlivan, Mabeyinci Fahri Bey, Yozgatlı Pehlivan Mustafa Çavuş ve
Boyabatlı Hacı Mehmed Pehlivan, Sultan Abdülaziz Hanın kaldığı odaya zorla girdiler. Büyük
mücadeleden sonra iki bileklerini kesip dışarı kaçtılar. Avni Paşa çığlıkları duyar duymaz,
Kuzguncuk’taki yalısından Fer’iyye Sarayına geldi. Henüz ölmemiş olan Sultan Abdülaziz Han,
pencereden çıkartılan adi bir perdeye sarılarak yakın bir karakola nakledildi. Ölüm raporunu
imzalamak istemeyen iki doktordan birini Avni Paşa hemen Trablusgarb’a sürdü. Diğerinin de
apoletlerini söktü. Üç pehlivana maaş bağlanarak gerçeği açıklamaları önlendi. Sultan Abdülaziz’in
naaşını yıkayan imamlar, sonradan verdikleri ifadelerde, Sultanın iki dişinin kırık olduğunu, sakalının
sol tarafının yolunduğunu, sol memesinin altında büyük bir çürüğün bulunduğunu belirtmişlerdir.
Pehlivanlar da, yaptıklarını sonra itiraf etmişlerdir. İsmail Hami Danişmend 5 ciltlik İzahlı Osmanlı
Tarihi Kronolojisi adlı kitabında Sultanın ölüm sebebinin intihar olmayıp, cinayet olduğunu 31 delil ile
izah etmektedir. İntihar eden bir kimsenin iki bileğini küçük bir makasla kendisinin derince kesmesi adli
tıbba göre mümkün değildir. Sultanın cenazesi 5 Haziran 1876 günü büyük bir merasimle kaldırıldı.
Babası Sultan İkinci Mahmud Hanın Çemberlitaş’taki türbesine defnedildi.
Sultan Abdülaziz Han, on beş senelik saltanat zamanını Dolmabahçe Sarayında geçirdi. Zamanında
yeni asker elbiseleri kabul edildi. İlk defa posta pulu kullanıldı. Süveyş Kanalı açıldı. Sahillere deniz
fenerleri kondu. İstanbul’da tramvay işletilmeye başlandı. Galata Tüneli yapıldı ve işletilmeye başlandı.
Askeri Rüştiye Mektepleri ve Osmanlı Bankası açıldı. Devlet Şurası (Danıştay) ve Adliye Teşkilatı
kuruldu. Mahkeme-i Nizamiye, İcra Cemiyeti, Ceza, Cinayet ve Hukuk Mahkemelerini havi İstinaf
Mahkemesi, Temyiz Mahkemesi, gümrüklerle ilgili Rüsumat Eminliği, Merkez Bidayet Mahkemeleri
teşkil edildi. Yine Abdülaziz Han zamanında vilayet ve sancaklar yeni bir teşkilata tabi tutuldu. Maliye
Nezaretinin Muhasebe Meclisi genişletilerek Divan-ı Muhasebat (Sayıştay) kuruldu. Meclis-i Kebir-i
Maarif ve Tapu Umum Müdürlüğü ve Meclis–i Hazain teşkil edildi. Ahmed Cevdet Paşa başkanlığında
Mecelle Cemiyeti kuruldu. Maarif Teşkilat nizamları düzenlendi. Sultani Mektepleri (Liseler) ve Sanayi
Mektepleri açıldı. Fransa İmparatoriçesi, Avusturya İmparatoru, İran Şahı, Sultan Abdülaziz’i ziyaret
için İstanbul’a geldiler. Şark ve İzmir Demiryolları açıldı. Tıbbıye, Mülkiye, Orman ve Maden
Mektepleri, Darüşşafaka Lisesi açıldı. İtfaiye Alayı teşkil edildi. Erzurum’un müdafaası için yapılan
“Aziziye” tabyaları onun zamanında bitirildi.
Sultan Abdülaziz Han, Çırağan ve Beylerbeyi sarayları ile muhtelif yerlerdeki kasrları yaptırdı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder