İstanbul'da yetişen evliyanın büyüklerinden. İsmi Abdülehad Nuri bin Muslihuddin, künyesi
Ebü'l-Mekarim'dir. 1593 (H. 1002) senesinde Sivas'ta doğdu. 1651 (H. 1061) senesinde İstanbul'da
vefat etti.
Üç yaşındayken Şemseddin Sivasi'nin (Kara Şems'in) iltifatlarına kavuşan Abdülehad Nuri'nin babası
küçük yaşta vefat etti. Babasının vefatından sonra dayısı Abdülmecid Sivasi ve iki ağabeyi ile
İstanbul'a geldi. Zamanın büyük alimlerinden din ve fen ilimlerini öğrendi. Abdülmecid Sivasi'nin
huzurunda tasavvuf yoluna girdi. Kısa sürede kemale gelip, olgunlaşarak, icazet aldı. İnsanlara Allahü
tealanın emir ve yasaklarını anlatmakla vazifelendirildi. Yirmi yaşından itibaren kitap yazmaya başladı.
Peygamber efendimizin işaretiyle Midilli'ye gitti. Gayri müslimlerden yetmiş kişi onun vasıtasıyla
İslamiyeti kabul etti. Midilli'de pek çok kimsenin hidayete ermesine ve doğru yola kavuşmasına vesile
oldu. Kendisi için yaptırılan bir cami ve dergahta insanlara vaz ve nasihatlerde bulundu. Zamanın
şeyhülislamı Yahya Efendinin isteği ile İstanbul'a getirildi. Kendisi için tahsis edilen Mehmed Ağa
dergahına yerleşti. Bu dergahta yirmi sekiz sene müddetle insanlara vaz ve nasihatta bulundu. 1635
senesinden itibaren Ayasofya, Fatih ve Sultanahmed camilerinde vaz vermeye başladı. Vefatına yakın
bütün derslerine ve vazlarına son vererek tamamen ibadet ve taate yöneldi. Yerine talebelerinden
Belbakizade Şeyh Abdülkadir Efendiyi bıraktı. 1650 (H. 1061) senesi Muharrem ayının sonunda
hastalandı. Hastalığının yedinci günü vefat etti. Cenazesini, Dergah Camii İmamı Tatar Ali Efendi
yıkadı. Yıkama esnasında Ali Efendi, cenazeyi hangi tarafa çevirmek istediyse, Abdülehad Nuri'nin
bedeninin o tarafa çevrildiği görüldü. Cenaze namazını Azizzade Şeyh Abdülbaki Efendi kıldırdı.
Eyyub Nişancasındaki dergahına defnedildi. Sevenlerinden Yusufağazade Mustafa Efendi kabrinin
üzerine türbe yaptırdı.
Alim, faziletli ve evliya bir zat olan Abdülehad Nuri Efendinin pekçok kerametleri görüldü.
Padişah Sultan Dördüncü Mehmed Hanın ve diğer devlet adamlarının iltifatlarına kavuştu. Pekçok
talebe yetiştirip ilim ve feyz kaynağı oldu.
Buyurdu ki: "Talebeyi celal ve kahr (sertlik) ile terbiye etmek, talebenin kemaline (olgunluğuna)
sebeptir. Fakat her talebenin buna tahammülü olmadığından, nasibsiz kalmasınlar diye lütuf ve cemal
ile (yumuşaklıkla) terbiye ederiz. Çoğunlukla talebe, kabiliyetine göre terbiye olunur."
"İki kalbin yok ki biri ile Allahü tealaya, diğeri ile Allahü tealadan başkalarına yönelesin."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder