İslam tıbbının en büyük alimlerinden olan İbn-ün-Nefis (1210-1288) anatomi ile ilgili olarak “İnsanoğlu yaratıldığından itibaren bedeninin iç kısımlarını merak etmiştir” dedi. Dolayısıyla anatomi tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. M.Ö.3000 yıllarında İskenderiye’deki okulda insan vücudu üzerinde çalışmalar yapıldığı tesbit edilmiştir.
İslamiyet’de insan bedeni kıymetli olduğundan ve onun cesedine de önem verilmesi gerektiğinden insan vücudu üzerinde anatomi çalışmaları yapılmamıştır.
İslam tıb alimlerinden El-Cahız (vefatı 868), iç yapısını araştırmak için hayvan bedenlerini parçalamıştır. Gebe olan hayvanların karınlarını açarak embriyoların yerlerini, sayılarını ve pozisyonlarını araştırmıştır. Bitki,hayvan ve minerallerin karakterlerini ve tabiatlarını müşahade etmekten ve deneyler yapmaktan bahseden ilk müslüman alimdir. Kitab-ül-Hayvan isimli eserinde hayvan psikolojisinden, intibaklarından ve çeşitli durumlarından bahsetmiştir.
İslam memleketlerinde yetişen Yuhanna, İbn-i Masaveyh Nasturi (v. 857) halife Mu'tasım’dan anatomik çalışmalar için maymunlar almıştır. İnsan bedeni hakkında daha çok bilgi elde etmek için bunlar üzerinde operasyonlar yapmıştır.
Fransız müellifi P.S. Andre, İslam tabiblerinin Sicilya’da anatomi öğrettiklerinden bahsetmiştir.
Müslüman tıb alimleri, eskiden gelen anatomi bilgisini zenginleştirmişlerdir. Ahmed bin Mansur on beşinci yüzyılda yaşamış ve Teşrih-i Mansuri adlı resimli anatomi kitabında Yunan literatüründe bulunmayan figürler, diyagramlar, insan bedenine ait çeşitli kısımlar sergilenmiştir. On birinci yüzyılda Abdüllatif Muraffahuddin Ebu Muhammed Abdüllatif bin Yusuf Bağdadi (1161-1231), Galen’in (Calinos) alt çenenin tek kemikten yapılı olduğuna dair iddiasını eleştirmiştir. Binlerce insan kafatasını incelemiştir. İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: “Astronomi ve anatomi bilmeyen; Allahü tealanın varlığını ve kudretini anlayamaz.”
Yine Müslüman anatomistler insan kafatasının 8 kemikten meydana geldiğini ortaya koymuşlardır. Halbuki Galen 7 kemikten meydana geldiğini ileri sürmüş idi. Kulak içinde üç kemikçiğin varlığını ilk defa keşfeden de Müslüman anatomistlerdir. Onlar, gözün yapısını çok iyi biliyorlardı ve oftalmolojide çok ilerdeydiler. Batının da saygı ile bahsettiği meşhur hekim Ebu Bekr Muhammed Razi (854-932) göz ameliyatını fenni usullerle yapan ilk hekimdi. Ömrünün son zamanlarında gözleri görmüyordu. Kendisini ameliyat için gelen doktora, gözün anatomisi ile ilgili sorduğu suallere iyi cevap alamayınca, ameliyattan vaz geçti. “Gözün yapısını bilmeyen bir doktor nasıl ameliyat yapabilir?” dedi. İbn-i Masaveyh de, Daghal-ül-Ayn adlı bir göz hastalıkları kitabını yazmıştır. Diğer bir önemli oftalmoloji kitabı, talebesi olan Huneyn ibni İshak’ındır. Sinirlerin yapılarının beyninkine benzediğini ilk ortaya koyandır.
Ebü'l-Farec; sinirlerin içinde hislerin ve hareketlerin aktığı kanalların bulunduğunda ısrar etmiştir.
Şam’dan Alaeddin el-Kureyşi; gıdanın, bedenin ısısının devamında kullanıldığını bulmuştur. Bu fikir batıda çok daha geç anlaşılmaktadır. Ebu Sehl Mesihi isa bin Yahya Cürcani; gıdanın, mideden çok barsaklardan emildiğini göstermiştir.
Türkistanlı Müslüman tabip Ali bin Ebi'l-Hazm (İbn-ün-Nefis 1210-1288) küçük kan dolaşımını William Harvey’den üç asır önce açıkladı ve şemasını çizdi. Her ne kadar Galen ve İbn-i Sina da kan dolaşımını izah etmek için uğraşmışlarsa da muvaffak olamamışlar ve bu konunun teferruatlı keşfi İbn-ün-Nefs’e nasib olmuştur. Akciğerleri ve kan dolaşımını incelikleriyle açıklamıştır. Kalbin içinde kan damarları olduğunu ilk defa farkeden odur. Eş-Şamil fit-Tıb, Şerhu Teşrih-il-Kanun kitaplarında belirtildiğine göre zamanın sultanı Zahir Baybars’ın haçlılarla yaptığı savaşlarda öldürülen binlerce düşman bedeni üzerinde gözleyerek anatomi çalışması yapmıştır.
Endülüs İslam medeniyetinin saçtığı ilim ışıklarıyla zuhur eden Rönesans devrinin meşhurlarından Leonardo da Vinci, insan bedeni üzerinde diseksiyonlar yaparak bu çağı açmıştır.
On dokuzuncu yüzyılın sonlarında ve yirminci yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğundaki tıb fakültelerinde organ yapısı bakımından insana sıkı benzerlik gösteren at üzerinde anatomi dersleri yapılmaktaydı. Zamanla üniversitelerde yapılan değişikliklerle Türkiye’de anatomi dersleri insan cesedi üzerinde yapılmağa başlanmıştır. Halen tıp fakülteleri ikinci sınıflarında anatomi pratikleri insan cesedi üzerinde yapılmaktadır.İnsan vücudu üzerindeki bütün dokular, kemikler, sinir, adale, iç organlar v.b. kadavra denilen ve özel işlemler sonucu muhafaza edilmiş insan cesedi üzerinde tetkik edilmektedir.
İnsan Anatomisinin Bölümleri
Sistematik anatomi: Vücudun bütün sistemlerini ayrı ayrı inceleyen bilimdir. Kemikbilim (Osteologia), Kasbilim (Myologia), Sinirbilim (Neurologia) bunlara örnek olarak gösterilebilir.
Patolojik anatomi: Organların normalden, sapmalarını inceleyen dal. Çok önemli olduğundan dolayı bugün fakültelerimizde ayrı bir temel bilim dalı olarak okutulmaktadır. Bir organda kanama, kalb adalesinde geçirilmiş bir enfarktüs, akciğerlerde geçirilmiş bir tüberküloz (verem) kalıntısı, bir urun (tümörün) habis olup olmadığı bu bilim tarafından açıklanır. Kişi hayatta iken ortaya çıkarılamayan hastalıklar veya şüpheli ölüm sebepleri, patolojik anatomi uzmanları tarafından bulunmakta ve bu şekilde adalete de yardım edilmektedir.
Anatominin önemli olan bu bölümlerinden başka Radyolojik, Mikroskopik, Artistik, Komperatif (mukayeseli) anatomi gibi bazı bölümleri de vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder