18 Nisan 2011 Pazartesi

Abdülmecid Han

Osmanlı sultanlarının otuz birincisi ve İslam halifelerinin doksan altıncısı. Sultan ikinci Mahmud Hanın
oğlu olup, 25 Nisan 1823 tarihinde Bezm-i Alem Valide Sultandan doğdu. Şehzadeliğinde iyi bir tahsil
gördü. Fransızca öğrendi. Avrupa’da yayınlanan neşriyatı yakından takib eden Abdülmecid Han yenilik
tarafdarıydı. Babasının 1 Temmuz 1839’da vefatı üzerine on yedi yaşında tahta çıktı.
Abdülmecid Hanın devlet idaresinde yeterli tecrübesi yoktu. Buna karşılık devlet erkanına güvendiğini,
babasının başlattığı ıslahat hareketlerini devam ettireceğini ilan etti. Fakat bu sırada devlet ileri
gelenleri arasındaki rekabet ve kıskançlık son safhada idi. Sultan ikinci Mahmud Hanın cenaze
merasimi sırasında, Meclis-i vala-yı ahkam-ı adliyye reisi Koca Hüsrev Paşa, sadrazam Mehmed Emin
Rauf Paşadan 2 Temmuz 1839’da mühr-i hümayunu zorla alıp, kendini sadrazam ilan ettirdi. Bu sırada
Osmanlı Devleti, Mısır ile muharebe halindeydi. Bu sebeple genç padişah meseleyi kurcalamadı ve
Hüsrev Paşanın sadrazamlığını kabul etti. Ayrıca Mısır meselesini halletmek istediğinden, Mısır valisi
Mehmed Ali Paşaya Köse Akif Efendiyi göndererek affettiğini bildirdi; ordu ve donanmaya harekatı
kesme emri verdi. Ancak bu sırada Nizib’te Osmanlı ordusunun Mısır ordusuna yenildiği haberi geldi.
Kaptan-ı derya Ahmed Fevzi Paşa da, sadrazamın eski husumetinden korkarak, donanmayı Mısır’a
götürüp teslim etti. Böylece ordusuz ve donanmasız kalan Osmanlı Devleti karşısında cesaret alan
Mısır valisi, Sultan ile anlaşmaya yanaşmadı.
Sultan Abdülmecid Han, devleti bu zor durumdan kurtarmak için çareler aradı. Bu sırada Avrupa’dan
yeni dönen Mustafa Reşid Paşa, Sultan’a Avrupa’nın yardımını sağlamak gibi bir bahaneyle Gülhane
Hatt-ı Hümayunu adı ile meşhur olan Tanzimat Fermanı’nı yayınlatmaya muvaffak oldu.
Tanzimat Fermanı’nın yayınlanmasından sonra Mısır’a karşı İngiltere’nin ön ayak olması ile, Mehmed
Ali Paşayı tutan Fransa dışarıda bırakılarak Osmanlı, İngiltere, Rusya, Prusya ve Avusturya devletleri
Londra’da bir araya geldi ve 15 Temmuz 1840’da Londra anlaşması imzalandı. Buna göre, anlaşmaya
imza koyan devletler, Mehmed Ali Paşaya onar günlük iki ültimatom verdiler. Mehmed Ali Paşa bu
ültimatomları kabul etmediğini bildirdi. Bunun üzerine İngiltere ve Avusturya tarafından desteklenen
Osmanlı kuvvetleri, Mısır ordusunu yendi. Osmanlı askeri 16 Ekim 1840 günü Trablusşam’a, 4 Kasım
günü Akka’ya, 13 Kasım günü Haleb’e, 29 Aralık günü Şam’a girdi. Londra anlaşmasına göre artık
Mehmed Ali Paşanın Mısır’dan çıkarılması gerekiyordu. 27 Kasım 1840 günü Mısır ile İngiltere
arasında yapılan anlaşma ile, Mehmed Ali Paşa, ikinci ültimatomun şartlarına uyacağını bildirince,
İngiltere, Osmanlı Devletine ihanet ederek; Babıali’den Mısır ile Sudan’ın ırsi olarak Mehmed Ali’ye
bırakılmasını istedi. Bundan maksadları, Mısır’ı yalnız bırakıp, şartların müsaid olduğu bir zamanda
işgal etmekti. Bunun üzerine Reşid Paşa, Sultan Abdülmecid’e 24 Mayıs 1841 günü Mısır fermanını
yayınlattı. Bu ferman, 1914 senesine kadar Mısır’ın bir çeşit anayasası olarak kalmıştır. Fermana göre
Mısır, Osmanlı padişahı tarafından tayin edilen Kavalalı mensuplarınca idare edilecekti.
Mısır meselesi halledildikten sonra, 13 Temmuz 1841’de Osmanlı, İngiltere, Rusya, Fransa, Avusturya
ve Prusya devletleri Londra’da tekrar bir araya gelerek, Boğazlar andlaşmasını imzaladılar. Kendi
menfaatlerine aykırı olmasına rağmen bu antlaşmayı imzalayan Rusya, İngiltere’nin dostluğunu
kazanarak sulh yolu ile Osmanlı topraklarını bölüşmek gayesinde idi. Fakat İngiltere, Fransa’yı
Ortadoğu’da etkisiz hale getirip, Mısır mes’elesi ile Osmanlı Devleti üzerinde bir çeşit ekonomik, siyasi
ve kültürel vesayet kurarak; elde ettiği imtiyazlı durumu paylaşmak istemediğinden, Rusya ile beraber
hareket etmek istemiyordu. Ayrıca Hindistan ve Hind yolu için tehlikeli gördüğü Osmanlı Devleti’ni
Rusya ile meşgul ederek, Hindistan’da ve Ortadoğu’da istediğini yapıyordu.
Mısır meselesinde yenilgiye uğrayan Fransa, Lübnan’daki Marunileri kışkırtarak, Dürzilerle çarpıştırdı.
1845 senesinde Osmanlı hükumeti bazı tedbirler alarak Fransız kışkırtmalarını önlemeye çalıştı.
Lübnan dağlarında birisi Marunilere, diğeri de Dürzilere ait otonom iki kaza kuruldu ve bunlar Sayda
valisine bağlandı.
Tahta çıkışının ilk senelerini iç ve dış olaylar ile uğraşmakla geçiren Sultan Abdülmecid, böylece
devleti kısmen huzura kavuşturdu. Islahat işleri ve iç meseleler ile uğraşmak imkanını buldu. 24
Haziran 1844 tarihinde halka yakın olmak, beldeleri bizzat görmek için seyahatlar yaptı.
1848’de Avusturya’da Macarlar, Rusya’da ise Lehler bağımsızlık için ayaklandılar. İsyanı Avusturya ve
Rusya çok kanlı bir şekilde bastırdı. Bu durum, Fransız ve İngiliz kamuoyunda Rusya aleyhine büyük
bir tepkinin çıkmasına sebep oldu. Macar ve Leh milliyetçilerinin liderleri Osmanlı topraklarına girerek
hükumetten sığınma hakkı istediler. Sultan Abdülmecid Han, kendisine sığınan mültecileri, Rusya ve
Avusturya’nın savaş tehditlerine rağmen geri vermedi. Sultan’ın bu hareketi Osmanlı Devletinin
itibarını çok artırdı. Rusya ve Avusturya’ya karşı Fransız ve İngiliz ortak desteğini sağladı. Nitekim çok
geçmeden kutsal yerler mes’elesi ve Romanya’nın işgali dolayısıyla Rusya’ya savaş açan Osmanlı
Devleti, bu devletlerin yardımını te’min etti. Böylece Rusya ile vuku bulan 1853-55 Kırım Harbi
görünüşte parlak bir zaferle neticelendi.
Ancak cephedeki zafer, içeride Osmanlı Devletine pek pahalıya mal oldu. Batılı devletler yaptıkları
yardımların karşılığı olarak Osmanlı ülkesinde Hıristiyanlara yeni haklar verilmesi için 1856 Islahat
Fermanı’nı yayınlattılar. Ali Paşa hükumeti tarafından ilan edilen bu Ferman’ın hazırlanmasında İngiliz
ve Fransız elçileri de bulunmuştu. Görünürde Osmanlı toplumunu ırk, din ve dil ayırımı gözetmeden
kaynaştırmayı hedef alan Islahat Fermanı azınlıkların bağımsızlık hareketlerini hızlandırıp, devleti
yıkılmaya doğru götürmekten başka bir işe yaramamıştır. Nitekim Ferman’ın yayınlanmasından çok
kısa bir süre sonra Suriye’de ve Cidde’de Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında çarpışmalar başladı.
Eflak, Boğdan ve Karadağ’da bağımsızlık gayesiyle isyanlar çıktı. Böylece Osmanlı Devletinin yeniden
bir iç ve dış gailelerin içine düştüğü esnada Sultan Abdülmecid Han vefat etti (25 Haziran 1861). Kabri,
Sultan Selim Camii bahçesindedir.
Abdülmecid Hanın genç yaşta tahta çıkışı ile saf ve temiz kalpli olması onun saltanatının hemen
başında büyük bir hata yapmasına sebep oldu. Bu hata, Osmanlı tarihinde korkunç bir dönüm noktası
olmuş ve bu muhteşem İslam devletinde bir yok olma devrinin başlamasına yol açmıştır. Bu hata; azılı
ve sinsi İslam düşmanı olan İngilizlerin tatlı dillerine aldanarak İskoç masonlarının yetiştirdikleri
cahilleri iş başına getirmesi ve bunların devleti içerden yıkmak siyasetlerini hemen anlayamamasıdır.
Diğer taraftan Abdülmecid Han devrinde başarılı işler de yapıldı. 1840’ta ilk olarak kağıt para çıkarıldı.
1844’te Mecidiye (Galata) Köprüsü yapıldı. 1848’de Beşiktaş’la Ortaköy arasında Küçük Mecidiye
Camiini, Ortaköy iskelesi yanında Büyük Mecidiye Camiini yaptırdı. 1851’de Şirket-i Hayriyye denilen
Boğaziçi vapurları işletilmeye başlandı. 1853’te başlayan Kırım Harbi sırasında ilk telgraf hattı
İstanbul-Varna-Kırım hattı olarak döşendi. 1854’te Beykoz Kasrı, 1856’da Küçüksu Kasrı ile
Dolmabahçe Sarayı yaptırıldı. Ayrıca İstanbul’un pekçok yerinde çeşmeler yaptırıp, eski eserleri tamir
ettirdi.
Abdülmecid Hanın kardeşi Abdülaziz’den sonra oğullarından beşinci Murad Han, İkinci Abdülhamid
Han, Beşinci Mehmed Reşad ve Altıncı Mehmed Vahideddin Han padişah olmuşlardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder