21 Nisan 2011 Perşembe

Akif Mehmed Paşa

On dokuzuncu asır Osmanlı Devlet adamı ve şairi. 1787 senesinde Yozgat’ta doğdu. Devrin
kadılarından Ayıntabizade Mehmed Efendinin oğludur. Altı yaşında iken babası ile hacca gitti. Hac
dönüşü ilk tahsiline Yozgat’ta başladı. Tahsilini tamamladıktan sonra Yozgat ayanı Cabbarzade
Süleyman Beyin divan katipliğinde bulundu. Süleyman Beyin vefatı üzerine İstanbul’a gitti. Amcası
Reis-ül-küttab Mustafa Mazhar Efendinin yardımı ile Divan-ı Hümayun kalemine katip oldu (1814).
Başarılı çalışmalarndan dolayı kısa zamanda arka arkaya terfi etti. 1825’de amedci, 1827’de beylikçi,
1832’de de Reis-ül-küttab oldu. Üç sene sonra efendi ünvanı ve vezirlik rütbesiyle Hariciye nazırlığına
getirildi. 1836 senesinde hastalığı sebebiyle vazifeden alındı. Bir sene sonra kendisine daima rakip
gördüğü Pertev Paşanın azli ile boşalan Mülkiye nazırlığına getirildi. Bir sene kadar bu görevde
kaldıktan sonra hastalığı sebebiyle tekrar nazırlıktan alındı ve Kocaeli mutasarrıflığına tayin edildi.
Halkın şikayeti üzerine 1840 senesinde azledilerek, önce Edirne’de daha sonra da Bursa’da ikamete
mecbur edildi.
Şehzade Abdülhamid Hanın doğumu münasebeti ile sultana sunduğu bir tarih üzerine İstanbul’a
dönmesine izin verildi. Süleymaniye’deki konağında ve Boyacıköy’deki yalısında ikamet etti. 1844
senesinde hac farizasını yerine getirmek için Hicaz’a gitti. Hac dönüşü İskenderiyye’de hastalanarak
1845’te vefat etti.
Kindar, kavgacı, ıkbalperest ve geçimsiz gibi sıfatlarla değerlendirilen Akif Paşa, zamanında batı
te’sirine tamamen açık olan bürokratların hışmına uğradı. Çevresinde meydana gelen hadiseler sürekli
azil ve sürgünler onu çeşitli tepkilere sevketti. Akif Paşanın geçinemediği ve sevmediği en önemli
rakibi Pertev Paşa idi. Aralarında geçen çekişmeleri anlatmak ve kendisini temize çıkarmak için
Tabsıra adlı eserini yazdı. Ancak, Pertev Paşanın, kendisine düşmanlık beslemediği ve zaman zaman
yardım ettiği anlaşılmaktadır. Tabsıra’da öne sürülen suçlamalar, Pertev Paşanın haksız yere
öldürülmesine sebeb olmuştur.
Akif Paşanın, devlet adamlığı yanında şairliği ve edebiyatçılığı da meşhurdur. Onun Avrupai Türk
edebiyatı ile hiç bir münasebeti yoktur. O, Tanzimat devri edebiyat alemine; ilmini, bir iki değişik şiirini
ve özellikle nesirdeki üslub sadeliğini kabul ettirmiştir. Bu durumu, Türk edebiyatının kendi içinde
sadeleşip, duygu ve düşüncelerini Türk diline mahsus yerli üslublarla ifade etme hadisesinin bir
devamıdır. Buna rağmen hadise, tanzimatçılarca Avrupai bir yenilik gibi görülmüştür. Akif Paşa,
torununun vefatı sebebiyle on birli hece vezniyle söylediği lirik mersiyenin, Avrupa şiir tarzı ile hiç
alakası yoktur. Bu mersiye bütünüyle aşık tarzında 6+5 veya 4+4+3 duraklı milli hece üslubuyla, halk
dörtlükleriyle ve yine halk şiirinin an’anevi yarım kafiyeleriyle söylenmiştir.
Tamamiyle beşeri bir duyguyu dile getirdiği için, sevilen bu mersiyenin Türk halk şiirinde benzerleri
vardır. Bu şiir, Fransızca ve İngilizceye tercüme edilmiştir. Bu mersiyenin dışındaki şiirlerini divan şiiri
tarzında yazmıştır. Bunlar arasında Adem Kasidesi mühim yer tutar. Paşa bu kasidede; varlıktan
nefret eder ve ondan kurtulmaya çalışır. Kasidenin adından da anlaşılacağı üzere onun yokluğa
dönüşü mevcudatın yokluktan yaratılma inancına dayanır. Eserin yazılmasında imparatorluğun o
günkü hali ve Paşanın başına gelen felaketler de rol oynamıştır. Bütün bunların yol açtığı bedbinlikler
eski şiirin mücerred ve süslü ifadesi ile ortaya konmuştur.
Adem Kasidesi: Psikolojik, metafizik ve estetik olmak üzere üç cephe gösterir. Hayattan bıkmış,
muzdarip, kötümser görüşlü ve ümidsiz bir ruh halini ortaya koyduğu kaside, zamanında konu
yönünden yenilik kabul edilmiştir. Akif Paşanın bu şiirde kullandığı tema daha sonra Hamid ile
Recaizade Ekrem ve Servet-i Fünuncular tarafından da işlenmiş, böylelikle Akif Paşa bir yol gösterici
olmuştur.
Nesir sahasında, Tabsıra’sında ve Şeyh Müştak’a yazdığı mektubun dilindeki sadelik ve akıcılıkla
tanınan Akif Paşa’ya yeni nesrin öncüsü gözüyle bakılmıştır.
Akif Paşanın küçük bir Divan'ı vardır. Bu divan, Münşeat’ı ile birlikte 1843’te İstanbul’da ve 1845’te
Mısır’da Münşeat-ı el-Hac Akif Efendi ve Divançe adı altında basılmıştır. Eserin yazma nüshası,
Üniversite Kütüphanesi 2597 numarada kayıtlıdır.
Diğer eserleri şunlardır: Tabsıra, Eser-i Akif Paşa (Muhtelif mektupları), Muharrerat-ı Hususiyye-i
Akif Paşa, Risalet-ül-Firasiyye ves-Siyasiyye.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder