19 Nisan 2011 Salı

Ahi Evren

Anadolu’da Ahilik adlı esnaf teşkilatının kurucusu olan alim ve veli. İsmi, Mahmud bin Ahmed el-Hoyi,
künyesi Ebü’l-Hakayık, lakabı Nasirüddin’dir. 1171 (H. 567) senesinde İran’ın batı Azerbaycan
taraflarında bulunan Hoy kasabasında doğdu. 1262 (H. 660)de Kırşehir’de şehid edildi.
Zamanın en büyük alimlerinden olan Fahreddin-i Razi’nin derslerine devam ederek akli (fen) ve nakli
(din) ilimleri öğrendi. Ahmed Yesevi hazretlerinin talebelerinin sohbetlerine devam ederek tasavvuf
yolunda yüksek derecelere kavuştu. Şihabüddin-i Sühreverdi hazretlerinin sohbetlerinde bulundu. Bir
hac yolculuğu esnasında evliyadan Evhadüddin Hamid Kirmani ile tanışıp, onun talebeleri arasına
katıldı ve vefatına kadar yanından ayrılmadı. Böylece tefsir, hadis, fıkıh, kelam ve tıp ilimlerinde derin
alim, tasavvuf yolunda yüksek makam sahibi bir veli oldu.
Sadreddin-i Konevi hazretlerinin babası Mecdüddin İshak’ın daveti üzerine, insanlara dinlerini
öğretmek, kardeşlik ve beraberliği aşılamak için Muhyiddin ibni Arabi ve hocası Evhadüddin’le birlikte
Anadolu’ya gelen Ahi Evren, hocasının kızı Fatıma Bacı ile evlendi. Hocası ve kayınpederi
Evhadüddin’le birlikte çeşitli Anadolu şehirlerini dolaştı. Vazlarında özellikle esnafa İslamiyet’i
anlatarak dünya ve ahiret işlerini düzenli hale getirmeleri için nasihatlerde bulundu. Yaklaşan Moğol
tehlikesine karşı Müslümanların kuvvetlendirilip teşkilatlandırılması için çalıştı. Hocasının vefatından
sonra yerine geçti ve vekili oldu. Kayseri’ye yerleşti. Debbağlık yaparak (deri dabağlayarak) geçimini
temin ettiği gibi Müslümanlara Allahü tealanın emir ve yasaklarını da anlattı. Bilhassa sanat sahibi
kimseler arasında çok sevildi. Bugünkü manada esnaf teşkilatı diyebileceğimiz Ahilik (kardeşlik)
müessesesini kurarak bir çok şehir ve kasabada teşkilatlanmasını sağladı. Hanımı Fatıma Bacı da
kadınlar arasında bu faaliyetleri yapmış ve “Baciyan-ı Rum” adıyla meşhur olmuştur. Ahilik
mensuplarının toplanıp sohbet edebilecekleri, birbirlerinin ilimlerinden faydalanacakları, gelen
misafirleri ağırlayabilecekleri dergahlar kuruldu.
Ahi Evren’in yetiştirdiği talebeler gittikleri yerlerde zaviyeler inşa ederek, bilhassa esnafı bir çatı altında
toplayıp teşkilatlandırdılar ve dışarıdan gelen misafirleri ağırladılar. Moğol tehlikesine karşı halkı
uyandırmaya çalışarak, istilacıların önünden kaçıp gelen kimsesizleri barındırmak için ellerinden gelen
gayreti gösterdiler. Moğollarla mücadelede devlet güçlerinin yetersiz kaldığı yerlerde esnaftan milis
kuvvetleri teşkil edip “Vatan sevgisi imandandır.” hadis-i şerifinde bildirildiği gibi vatanlarını, din ve
namuslarını müdafaa için çalıştılar.
Anadolu Selçuklu Devletine karşı meydana gelen bir hadise bahanesiyle onun nüfuzundan rahatsız
olan bazı kimselerin şikayeti üzerine Ahi Evren tutuklanıp hapsedildi. Beş sene hapiste kaldı. Bu
sırada Moğollar Kayseri’yi muhasara ettiler. Ahi Evren’in teşkilatlandırdığı Ahiler, şehri kahramanca
müdafaa etti. Ancak sürüler halinde gelen Moğollar bu müdafaayı kırıp bir çoklarını şehit, bir kısmını
da esir edip şehre girdiler. Ahi Evren’in hanımı Fatıma Bacı da esirler arasındaydı. Ahi Evren beş yıllık
tutukluluk süresini bitirdikten sonra Denizli’ye gitti. Bir müddet sonra Sadreddin-i Konevi hazretlerinin
isteği üzerine Konya’ya gelip Müslümanlara İslamiyeti anlatmakla meşgul oldu. Şems-i Tebrizi’nin
şehid edilmesinden sonra Kırşehir’e (Gülşehir’e) yerleşti. Vazlarındaki sadelik, herkesin anlayabileceği
şekilde meseleleri izah ederek yazdığı kitaplar, kendisinde görülen kerametler, ahlakının güzelliği,
dünya malına ehemmiyet vermeyip, yalnız Allahü tealanın rızası için çalışması, insanların sevgisini
kazanmasına vesile oldu. Çevresine pekçok kimse toplandı. Herkesin korkarak kaçıştığı Evran
ismindeki büyükçe bir yılanın kendisine itaat etmesi, herkesin gözü önünde bu kerameti göstermesi
sebebiyle “Ahi Evran (yılanın kardeşi)” ve İslamiyete yaptığı hizmetlerinden dolayı “Nasirüddin” lakabı
verildi. Moğollar, Ahi Evren’in nüfuzundan ve sevenlerinin çokluğundan korkuyor, ne pahasına olursa
olsun öldürülmesini istiyorlar, bunun için Kırşehir emirine baskı yapıyorlardı. Nihayet Ahi Evren 1262
(H. 660) yılında Kırşehir’de şehit edildi. Şehit olduğu tarih hususunda farklı rivayetler vardır.
Talebeleri onun yolunu devam ettirdiler. İslam dininin yayılmasını tek gaye edinmiş olan Ahiler, Söğüt
civarında, Bizans hududunda gelişmeye başlayan Osmanlı beyliği emrine koşuştular. Uçlara yerleşip
tekkeler ve zaviyeler kurdular. İnsanlara Allahü tealanın dinini anlatıp, örnek ahlaklarıyla gayri
müslimlerin Müslüman olmalarına vesile oldular. Osman Gazinin kayınpederi olan Şeyh Edebali bir Ahi
şeyhiydi. Ahi Evren’in yolunda olan Ahiler, Allahü tealanın rızası ve O’nun dinini yaymak aşkıyla cihat
eden Alperenleri ve gazileri yetiştirdiler.
Eserleri:
Allahü tealanın kullarına hizmet ve onlara din bilgilerini öğretmek için gayret eden Ahi Evren, yazdığı
kıymetli eserlerle, insanlara nasihatlerinin devamlı olmasına gayret etti. Bu eserlerinden bazıları
şunlardır: 1) Metali-ul-İman, 2) Tebsırat-ül Mübtedi ve Tezkiret-ül Müntehi, 3)
Et-Teveccüh-ül-Etemm, 4) Menahic-i Seyfi, 5) Medh-i Fakr ve Zemm-i Dünya, 6) Ağazi Encam, 7)
Mükatebat, 8) Yezdan-Şinaht, 9) Tercüme-i Elvah-ı Imadi, 10) Mürşid-ül-Kifaye.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder