19 Nisan 2011 Salı

Ahmed Rıza

İttihat ve Terakki Cemiyetinin ve Jön Türkler hareketinin ileri gelenlerinden. 1859 yılında İstanbul’da
doğdu. Birinci Meşrutiyetin Ayan Meclisi azasından ve Kırım Harbinde İngilizlerle yakından ilgilendiği
için İngiliz Ali Bey diye meşhur bir zatın oğludur. Annesi ise, Avusturyalı bir kadındır.
Ahmed Rıza, ailesinden Avrupai bir eğitim gördü. Galatasaray Lisesini bitirdikten sonra Fransa’ya gitti
ve ziraat tahsili yaparak Türkiye’ye döndü. Bursa Maarif müdürlüğü vazifesine tayin edildi. Bu sırada
İbrahim Temo, Abdullah Cevdet gibi kişilerin tıbbiye talebesiyken gizlice kurdukları, daha sonra İttihat
ve Terakki Cemiyeti adını alan İttihad-ı Osmani Cemiyetine üye oldu. 1884’te merkezi Paris’te olan
Societe des Positivistes’e (Pozitivistler Birliğine) üye olarak, onların fikir ve görüşlerini yeni Türk fikir
hareketinin parolası haline getirmeye çalıştı. 1889’da Fransa ihtilalinin yüzüncü yıl dönümü sebebiyle
Paris’te açılan meşhur sergiyi gezmek bahanesiyle Avrupa’ya gitti. Yurda dönmeyerek Jön Türkler
hareketinin başına geçti. Hayranı olduğu Fransız filozofu Auguste Comte’un:
“Pozitif bilimden başka bilim yoktur. İnsanlığa, hiçbir insan üstü varlığa dayanmayan ve insan
sevgisinden doğan yeni bir insanlık dini gereklidir. Bu din pozitif (müsbet) sebeplerin üzerine kurulmalı,
teolojiye (dini ilimlere) olduğu kadar metafiziğe de sırt çevirmemelidir. İnsanlık dini nereden geldiğimizi
ve nereye gideceğimizi düşünmeden, kısa hayatımızı daha yaşanılır bir hale (pozitif hale) koyacaktır.
Bu ise birbirimizi sevmekle, birbirimiz için yaşamakla gerçekleşecektir. İnsanlığı, bir insanı sevdiğiniz
gibi seviniz.” diyerek peygamberleri ve vahyi inkar eden, İslam kardeşliğini ve İslamiyetin cihad emrini
yok sayan felsefi fikirlerini yaymaya çalıştı.
Avrupa’daki teşkilatın adını, Auguste Comte’un pozitivist felsefesinin parolası olan “Nizam ve Terakki”
koymak istedi. Ancak Jön Türkler, bu ismi kabul etmeyip, İstanbul’daki İttihad-i Osmani Cemiyetinin
İttihad’ının da bu cemiyetin isminde yer almasını istediler. Böylece İstanbul’dakilerin İttihad’ı ile Ahmed
Rıza’nın Terakki’si bir araya getirilerek, "İttihad ve Terakki" Cemiyeti haline geldi.
Cemiyetin başına geçen Ahmed Rıza, Paris’e tahsil için gönderildi. Burada cemiyetin diğer üyeleri ile
birlikte Meşveret Gazetesi'ni çıkarmaya başladı. Çeşitli yollardan yurda gizlice sokulan bu gazeteyi bir
ara Osmanlı idaresinin Fransa hükumetiyle olan diplomatik görüşmeleri neticesinde Paris’te çıkaramaz
olunca, Cenevre'de neşretmeye başladı. Orada da takibata uğrayınca Brüksel’de çıkarmaya devam
etti. Fakat Belçika hükumeti de Osmanlı Devletiyle olan münasebetleri sebebiyle gazetenin çıkmasına
mani oldu. Ancak Belçika parlamenterlerinden M.Georges Lorand, gazetenin mesul müdürlüğünü
üzerine aldı. Yıkıcı ve bölücü fikirleri yaymaya devam etmesi sebebiyle Ahmed Rıza Belçika’dan 1897
senesinde sınır dışı edildi.
Şahsi geçimsizliği ve sadece pozitivist fikirlere itibar etmesi sebebiyle Jön Türkler arasında bölünme
oldu. Bir kısmı İstanbul’a döndü. Ahmed Rıza ise, Avrupa’daki grubun başında kaldı. İkinci
Meşrutiyetin ilan edilmesine kadar hayranı olduğu Auguste Comte’un pozitivist fikirlerini yaydı ve
Sultan İkinci Abdülhamid Han aleyhindeki faaliyetlere devam etti.
1908 yılında İkinci Meşrutiyet ilan edilince, İstanbul’a döndü. İttihat ve Terakki Partisinin önemli kişileri
arasında ilk Mebusan Meclisine İstanbul’dan milletvekili seçildi ve Meb’usan Meclisi başkanı oldu. Bir
müddet sonra Ayan Meclisi üyeliğine getirildi. Hareket Ordusunun İstanbul’u işgali ve İkinci
Abdülhamid Hanın tahttan indirilmesinden sonra, Mebusan Meclisinin toplandığı Çırağan Sarayında
çıkan bir yangın sebebiyle itibarını kaybetti.
İttihat ve Terakki Partisi liderlerinden fikirce ayrılmış olan Ahmed Rıza, Birinci Cihan Harbi sonunda
Padişah Mehmed Vahideddin Han tarafından Ayan Meclisi başkanlığına getirildi. Mütareke devrinin ilk
günlerinde bazı hareketleri sebebiyle Ayan Meclisi başkanlığından uzaklaştırıldı. Tekrar Paris’e gitti.
İstiklal Harbi sona erince İstanbul’a döndü. Ömrünün son yıllarını, kendi köşesinde hiç birşeye
karışmadan geçirdi. Başkalarını hor ve hakir gören, kibirli ve inatçı olduğu kadar geçimsiz bir kişiliğe
de sahib olan Ahmed Rıza, 1930 yılında İstanbul’da Şişli Etfal Hastahanesinde öldü.
Büyük bir İslam düşmanı olan Ahmed Rıza, milletine de ihanet içerisinde idi. Parti Gazetesi'nin
muhabirine söylediği; “Şarkta Hıristiyanlar, Müslümanlardan daha ziyade mağdur, mahkum ve
mazlumdur. Ben onların da müsavi (eşit) haklara kavuşmaları için çalışıyorum. Fırka ise (İttihat ve
Terakki Fırkası) bilakis Müslümanların taassubunu tahrik ederek Hıristiyanları mahkum bırakmak
istiyor.” sözleri onun bu hıyanetini açıkça göstermektedir. Ayrıca Şerafeddin Mağmumi Hakikat-i Hal
isimli eserinde; “İttihat ve Terakki Cemiyeti, ihtilalden sonra dahi geniş ölçüde mason ve Yahudi
karakterini muhafaza etmiştir. Bunun tesirinin mühim bir netice ve misali olarak Meclis-i Mebusan reisi
Ahmed Rıza Beyin yemin sırasında, anayasanın koyduğu “Allah” kelimesini kullanmayı reddettiğini
gösterebiliriz.” diyerek, bu düşüncede olanların inançsızlığını ortaya koymuştur.
Ahmed Rıza, gayesini tahakkuk ettirmek için bazı eserler yazmıştır. Fransızca ve Türkçe olan bu
eserlerden bazıları: 1) La Crise de L’Orient (1907), 2) Tolerence Musulmane (1897), 3) La Faillite
Morale de la Politique Occidentale en Orient (1922), 4) Hatırat, 5) Vazife ve Mes’uliyet
(Paris-1324), 6) Layihalar (Londra-1312).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder