Osmanlı padişahlarının on dördüncüsü, İslam halifelerinin yetmiş dokuzuncusu. Sultan üçüncü
Mehmed Hanın oğlu olup, 1590’da Manisa’da Handan Sultandan doğdu. Şehzadeliğinde zamanın ileri
gelen alimlerinden Aydınlı Mustafa Efendi eğitim ve öğretimi ile vazifelendirildi. Ayrıca Hocazade
Ahmed ve Es’ad Efendiden ders alan şehzade Ahmed, babasının vefatı üzerine 1603’te henüz 14
yaşındayken Osmanlı tahtına geçti.
Sultan Birinci Ahmed Han tahta geçtiğinde, Osmanlı Devleti doğuda İran, batıda ise Avusturya ile harb
halindeydi. Ahmed Han, Avusturya cephesi serdarlığına Sokulluzade Lala Mehmed Paşayı, İran
cephesi serdarlığına ise Çağalazade Sinan Paşayı tayin etti. Lala Mehmed Paşa, Peşte ve Vaç
kalelerini 1604’te ele geçirdikten sonra, 1605 senesi Ağustos ayında Estergon Kalesini kuşattı. Otuz
beş gün süren muhasaradan sonra kale fethedilerek on seneden beri süren Alman işgaline son verildi.
Bu zaferden sonra Uyvar, Weszgrim, Polata kaleleri Türklerin eline geçti. Bu sırada Tiryaki Hasan
Paşayı serdar vekili olarak bırakıp İstanbul’a dönen Lala Mehmed Paşa vefat etti (1606). Avusturya,
savaşı kaybettiğini anladığından, sulh istedi. Budin’de sulh müzakeresi yapıldı ve görüşmeler
neticesinde Zitvatoruk muahedesi imzalandı (11 Kasım 1606). Bu anlaşmaya göre, Kanije, Estergon,
Eğri kaleleri Osmanlı Devletinde kalacak ve Avusturya bir defaya mahsus olmak üzere 200 bin kara
kuruş ödeyecekti.
İran cephesine serdar tayin edilen Çağalazade Sinan Paşa ise, kış mevsiminin yaklaşması üzerine
Kars’ta kaldı. 1605 Ağustos’unda, Azerbaycan’ı geri almak için Tebriz üzerine yürüdü ise de, Urmiye
Meydan Muharebesinde Şah’ın ordusuna mağlub oldu. Üzüntüsünden ölen Çağalazade’nin yerine
Ferhat Paşa, serdar tayin edildi. Diğer taraftan Safevi ordusu, Gence (1606) ve Şamahı’yı (1607) alıp
Kür Irmağını aştı. Şirvan’ın önemli kısmını ele geçirdi. Şah’ın daha ileri gitmemesi üzerine savaş
durgunluk devresine girdi.
Sultan Ahmed Han, Avusturya Savaşının sona ermesi ve İran cephesinde olayların durgunluk
devresine girmesinden sonra iç meselelerin halli için harekete geçti. Anadolu’da ortalığı birbirine katan
Celali eşkiyalarına karşı, sadarete getirdiği Kuyucu Murad Paşa ile Tiryaki Hasan Paşayı
vazifelendirdi. Kuyucu Murad Paşa uyguladığı siyaset neticesinde, eşkiyaları birbirine düşürerek teker
teker ortadan kaldırmayı başardı. Üç sene süren temizleme faaliyeti neticesinde Canbolatoğlu,
Kalenderoğlu, Tavil ile kardeşi Me’mun, Muslu Çavuş ve Yusuf Paşa, ayrıca şekavet yapan kırk sekiz
çete kuvvetlerinden tamamı tesirsiz hale getirildi. İsyanlar bastırıldıktan sonra Sultan Ahmed Han,
köylünün yerlerine dönmesi ve ticaret sahiplerine kolaylık gösterilmesi için eyaletlere tavsiye yollu
fermanlar gönderdi. Ayrıca “Adaletname” adı ile Anadolu’daki bütün fenalıkları, celaliliği doğuran
sebepleri ve halkın ızdırabını dile getiren bir ferman çıkardı.
Bu sırada Safeviler Osmanlı hudud kalelerine saldırıda bulunuyordu. Bu sebeple Sultan Ahmed Han,
1610’da sadrazam Kuyucu Murad Paşayı İran üzerine serdar tayin etti. Murad Paşa Erzurum’a geldiği
sırada Şah, Kanuni devrinde imzalanan Amasya Antlaşması üzerinden barış istedi. Kuyucu Murad
Paşa, Şah’ın bulunduğu Tebriz üzerine gitti. Şehrin dışında 5 gün süren savaşta iki taraf da birbirine
üstünlük sağlayamadı. Kışı geçirmek için Diyarbakır’a çekilen Murad Paşa buradayken rahatsızlanarak
vefat etti (5.8.1611). Yerine Diyarbakır beylerbeyi vezir Nasuh Paşa getirildi. Nasuh Paşa, İranlılarla
Osmanlı Devletine yılda 200 yük ipek vermeleri ve işgal ettikleri topraklardan çıkmaları şartıyla bir
antlaşma yaptı (1611).
Sultan birinci Ahmed Han donanmanın güçlenmesine de önem verdi. Yeni kadırgalar yaptırarak
donanmanın mevcudunu arttırdı. Kaptan-ı derya Halil Paşa, Akdeniz’in güvenliği için Malta ve Floransa
korsanlarıyla başarılı savaşlar yaptı.
Sultan Ahmed Han 1617 senesinde rahatsızlanarak daha yirmi sekiz yaşındayken vefat etti.
Cenazesinin yıkanması için hocası Aziz Mahmud Hüdai hazretleri davet edildi. Ancak o; “Sultanımı
çok severdim. Şimdi dayanamam. İhtiyarlığım sebebiyle beni mazur görün.” buyurdu. Talebelerinden
Şaban Dede’yi gönderdi. Cenaze namazından sonra naşı kendi ismi ile anılan Sultan Ahmed Camiinin
yanındaki türbeye defnedildi.
Ahmed Han, akıllı, zeki, münevver, hamiyyetli, azimkar bir padişahtı. Çocuk sayılabilecek bir yaşta
tahta çıkar çıkmaz devlet işlerini hemen kavrıyarak, takipte çok titizlik gösterdi. Gayet kuvvetli, çok iyi
binici ve atıcı, avcı ve silahşördü. Dindarlığı ve insanlara merhameti ile tanınan Sultan Ahmed Han,
memleketin imarı için çok çalıştı. Bilhassa Mekke ve Medine’ye pekçok hayırlı hizmetler yaptı. O
zamana kadar Mısır’da dokunan Kabe’nin örtülerini İstanbul’da dokuttu. İstanbul’da yaptırdığı hayırlı
hizmetlerinin başında bugün yerli ve yabancı herkesin hayran kaldığı kendi ismiyle bilinen Sultan
Ahmed Camii gelir.
Edebi kültürü çok yüksekti. Birçok Osmanlı padişahı gibi Birinci Ahmed Han da iyi bir şairdi. Şiirlerinde
Bahti ve Ahmedi mahlasını kullanırdı.
Şu satırlar onun dine bağlılığının ifadesidir:
N’ola tacum gibi başumda götürsem daim
Kademi resmini ol hazret-i Şah-ı resulün
Gül-i gülzar-ı nübüvvet o kadem sahibidir
Ahmeda durma yüzün sür kademine o gülün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder